//
Arşiv

Archive for

PSİKİYATRİNİN BİYOMEDİKALİZASYONU

(Şizofrengi 1996; 23: 29-34)

Makalenin aslı: Cohen CI. The Biomedicalization of Psychiatry: A Critical Overview. Community Mental Health Journal 29: 1993: 509-521

GİRİŞ

Psikiyatride biyomedikal modelin yük­selişini en iyi gösteren olgu, Amerikan Psikiyatri Birliği’nin (APA) 1992 yılı top­lantısında Yeni Araştırmalar Oturumla­rı’nda sunulan 627 makaleden % 86’sının biyomedikal yönelimli olmasıdır (APA, 1992). “Genç araştırmacılar” tarafından sunulan 227 makaleden % 88’inin biyo­medikal m

şizofrengi 23 kapak

erkezli olması, psikiyatrinin geleceği konusunda özellikle bir fikir vermektedir. Gerçekten de, bugün ne­redeyse bütün psikiyatri departmanları biyomedikal araştırmalara katılan kişilerce yönetilmektedir, oysa otuz yıl önce bu mevkilerde büyük oranda psikana­listler bulunuyordu (Bader, 1992).

Elbette zihinsel bozuklukların biyolojik te­mellerini araştırmak özünde yanlış bir şey değildir. İnsanlar biyolojik yaratıklar­dır ve açıktır ki -normal ya da anormal- ­bütün insan davranışlarında biyolojik faktörlerin etkisini kabul etmek gerekir. Burada ilgilendiğim şey, biyolojik indir­gemeciliğe yönelik son eğilimlerdir; yani bir kaç düzeyde (örneğin, toplumsal ve psikolojik düzeyde) ortaya çıkan fenomenlerin tek bir düzeyde (biyolojik) açıklanmaya çalışılmasıdır.

Okumaya devam et

ARTAUD’YA GÖRE VAN GOGH

(Şizofrengi 1992; 1: 23-24)

(Phil Brown’un Marxist Psychology‘sinden bir başlığın Şizofrengi’de (sayı 1; 1992: 23-24) yayımlanmış çevirisidir. O dönemin ruhuna uygun bir yazıydı; çeviri de acemilik zamanlarıma denk geldi.  Son cümlesi Şizofrengi’nin mottosu oldu.)

“Herşey bir yana, kendi kendine intihar edilmez”

Artaud, Van Gogh’a yapılanlara ilişkin düşüncesini anlatmak için “Van Gogh: Toplumun lntihar Ettiği Adam”ı yazmıştı. Radikal gerçeküstücü deliliğe teslim olm

şizofrengi 1 kapak

uştu, çünkü düşman oydu. “Düz dünya”yı yabansılayan yeni bir dünya için savaşan Artaud, kendisinin, Van Gogh’un ve türdeşlerinin (türdeşlerimizin?) deha olmanın acısını çektiklerini düşünüyordu.

“Bu yüzdendir ki kokuşmuş toplum, önsezi yeteneklerinden rahatsız olduğu kimi üstün aydınlanışların sorgulamalarından korunmak için psikiyatriyi icat etti.”

Toplum, herkesin yaşamında karşılaşabileceği bu üstün aydınlanışlardan dolayı şaşırmış ve canlıydı.

Okumaya devam et

AYRILIK

PsikeArt, Temmuz Ağustos (34) 2014 (ayrılık), sa.

Bağlanma ve Ayrılık: Bowlby ve Robertson “Vakası”

PsikeArt için bir konu belirlenip yazı talep edildiğinde, önce o konuyla ilgili bulabildiğim makaleleri okumaya, kitaplara göz atmaya çalışırım. Genelde hepsi bitmez tabii, çoğu eksik, okunmadan, hatta bakılmadan kalır, ama seçerek okuduğum birkaç makale, konuyu düşünmeme ve üstünde bir şeyler karalamama yeterli olur. Ayrılık üzerine yazmaya başlarken de birkaç makale okudum. Bunlardan özellikle birini,

ayrılık

Okumaya devam et

SAMİMİYET VE RİTÜEL

PsikeArt, Eylül Ekim (35) 2014 (samimiyet), sa.

GİRİŞ

Daha önce olduğu gibi, bu kez de PsikeArt için “samimiyet” konusunu yazmam istendiğinde her şey çok kolay göründü gözüme. Öyle ya, diğerleri gibi, her gün kullandığımız bir kelime işte: Samimiyet. Bu konuda yazmak çok kolay olmalıydı! Heyhat! Gene aynı duvara çarptım ve her gün üstünde fazla düşünmeden kullandığımız kelimelerin, ne kadar derinlemesine, çok boyutlu içerimleri olduğunu bir kez daha fark ettim. Gene bu kez, diğer yazılardan farklı olarak, yazıyı çatmak için birkaç iyi makaleyle yetinemedim, çünkü konuyu araştırırken bir kitaba (Ritual and Its Consequences: An Assay on the Limits of Sincerity. Seligman A. ve ark. Oxford University Press, 2008) başlamıştım ve onu bitirmeden yazamadım. (Ve tabii, bitirmem de uzun sürdü.) Bu yazıda söz konusu kitaptan derlediğim bilgileri paylaşmak istiyorum, çünkü

samimiyet

Okumaya devam et

“TÜRKİYE İNSANI”: KALICI ERGENLİK HALLERİ

(Birikim Aylık Sosyalist Kültür Dergisi 2013: 294:18-33.)

Almanya’daki bir Türk meyhanesine yolu düşen Alman, iki duble rakıdan sonra yanındakilere sorar: “N’olacak bu Almanya’nın hali?”

Bu fıkra “memleket meseleleri”ne olan düşkünlüğümüzü gösteren örneklerden biridir. Biz bu soruyu yıllardır kendi kendimize sorar dururuz. En sık rastlananı “Biz adam olmayız” olmak üzere bolca yanıtlarımız da vardır. Ancak, memleketin ahvaline dair bilimsel, çözümleyici çalışmalarımız çok azdır. Oysa birçok yazar ülkemizde ulusal karakterimiz, toplumsal davranış kalıplarımız, kişiliğimiz üstünde düşünme düzeyinin yetersizliğini vurgulamıştır. Sözgelimi, bu yönde gayret gösteren yazar/düşünürlerden Alev Alatlı bu eksikliği şöyle vurgular: “Bu toplumun koordinatlarını yitirdiği kanısındayım. (…) ciddi bir gayretimiz yok kendimizi tanımak için. (…) Ülkeler, hedeflere doğru giderler; bir idealleri olur, bizim böyle bir derdimiz yok… [Aydınların], kendi ülkeleri üzerinde hiç düşünmemiş olmaları ve ‘düşünmeyi’ bir biçimde yaymaya çalışmamaları, toparlanamamaları; en büyük sıkıntı budur” (Alatlı, sa. 39-42). Bu konularda düşünen az kişiden biri olan Hilmi Yavuz da bu durumu “Hiç kuşku yok: Türkiye insanı bugün, belki her zamankinden daha şiddetli bir kimlik sarsıntısı yaşıyor; -ve, kimlik sorunlarına ilişkin bir entelektüel gündemden yoksunuz!” diye belirlemiş ve “Türk entelijansiyasının böyle bir meseleden haberi yok. Problem burada. Türk aydını kendi bilincinin analizini yapamıyor” sonucuna varmıştı (Yavuz, 9, 102). Okumaya devam et

İletişim

444 7000
Salı: 09:00-18:00
Perşembe: 09:00-18:00

Kategoriler

Blogdaki Yazıların ve Görsellerin Yasal Kullanımı Hakkında

© Hakan Atalay ve hakanatalay.wordpress.com. 2011-2019.

Bu malzemenin bir açıklamada bulunmadan ve yazardan yazılı izin almadan yetkisizce kullanılması ve/veya çoğaltılması yasaktır. Özgün içeriğe uygun ve özgül bir yönlendirme yapılması, [Hakan Atalay]ın ve [hakanatalay.wordpres.com]un tam ve açık kaynak gösterilmesi hallerinde alıntılar ve bağlantılar kullanılabilir.

Akbank Sanat'ta Yapay Zeka ve Aşk üzerine panel.
FB TV'de Depresyon üzerine söyleşi.
Follow Hakan Atalay on WordPress.com