PsikeArt, Mayıs Haziran (39) 2015 (sır), sa. 12-15
Bulutların görülmesine engel olamadığı gecelerde sırtüstü uzanıp gökyüzündeki aya bakarak şarkılar mırıldanan bir aşık ile dünyanın altıda biri gücünde yer çekimine sahip olan aynı ayın yüzeyinde zorlukla adım atmaya çalışan astronot görüntüsünü kıyaslayalım: Hangisi bizi heyecanlandırıyor, içimizde bir şeyleri kıpırdatıyor, tuhaf bir his uyandırıyor?
Bu soruyu yanıtlamak için şu ya da bu yanda durmak zorunda değiliz elbette. “Ya o ya da öbürü” demek zorunda değiliz. Üstünde düşünebiliriz. Belki.

İlksel insanların soğuk gecelerde içlerini ısıtan “ateş”in etrafında oturup birbirleriyle o günkü av ya da çocuklar ya da ataları ya da bitkiler, vs. hakkında konuşurken hissettikleri şeyin, aynı ateş çevresinde dualar edip dönerek tanrılarıyla konuştukları zaman hissettikleri şeyden farklı; birinin diğerinden daha alt ya da üst düzey bir hissetme biçimi olduğunu kim söyleyebilir?
Gene uzun bir ara verdim, bloga. Bir nedeni ihmalse, bir nedeni de, güvenlik önlemleri nedeniyle siteye girmekte çektiğim güçlüktü. Nedense, wordpress kendi önerdiği “Authenticator” programı ile ürettiğim rakamları beğenmedi, ben de fazla uğraşmadım, açıkçası. Sonunda isyan edip bir şeyler karalayabilmek için zahmete girerek siteye girmeye karar verdim.
Neyse… Seçimler yaklaşıyor. Herkes demek iddialı olur, ama büyük çoğunluk bu seçimlerin ülkenin kaderinde belirleyici bir rolü olacağında hemfikir. Başlarda ben de buna neredeyse inanacaktım, daha önceki seçimler gibi, ham hayallere kapılacak, beklentilere girecektim, ama yıllardır yaşadıklarımın bana öğrettiklerinin üzerine, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Yaban‘ını okuduğum şu sıralarda hissettiklerim de eklenince, öyle düşünmekten vazgeçtim. Belli ki bu ülkede (ya da birçok ülkede) öyle bir seçimle falan çok şey değişmiyor. Bunu kitabı okurken yeniden gördüm,