(Claude Steiner editörlüğünde çıkan Radikal Terapist kitabının aynı başlıklı bölümünün Şizofrengi’de (1993; 10: 6-8) yayımlanmış çevirisidir. O dönemin ruhuna uygun bir yazıydı; çeviri de acemilik zamanlarıma denk geldi. )
Psikiyatri, ruhsal iyileştirme sanatı: Bu sanatı uygulayan herkes psikiyatristtir. Tıp mesleğinin gasp ettiği psikiyatri pratiği, hazin bir düzensizlik içindedir. Hekimlik bunu düzeltecek hiçbir şey yapmamıştır; ortaçağda hekimler kadar yaşlıların ve rahiplerin de yetkisinde bir sanat mertebesindeyken, bugün uygulandığı biçimiyle tıbbî psikiyatri sözde bilimsel bir yola sapmıştır.
Bugün egemen olarak uygulandığı biçimiyle psikiyatrinin radikal olarak, yani “kökten” değiştirilmesine gerek vardır.


Psikiyatri politik bir etkinliktir. Psikiyatrik hizmetlerden yararlanan kişiler her zaman başka bir (ya da birçok) kişiyle gücün yapılandırdığı ilişkilere girerler. Psikiyatristin de bu ilişkilerin güç ayarlamalarında etkisi vardır. Gerçi işlerini yaparken “yansız” olmaktan gurur duyarlar, ama bir kişi bir başkasına (yansız bir katılımcıya) egemen olduğu, onu başkaladığı, özellikle de bir otorite olarak görüldüğü zaman, egemenliği güçlendiren biri olur ve bu ilişkide etkin bir tavır almaması, temelde politik ve baskıcı bir hale gelir. Psikiyatrinin kadınlarla ilişkisindeki bilinen rolünde bu olgunun klasik ve seçkin bir örneği bulunur.
Psikiyatristler en kötü halde baskıcı cinsiyet rollerini özendirir, en iyi halde de yansız kalır; böylece bunları desteklemiş olur. Aynı şey psikiyatrinin gençler, siyahlar ve yoksullarla ilişkisindeki geleneksel rolü için de geçerlidir; her durumda psikiyatrinin yansızlığı, baskıcı statükoya dolaylı bir desteği temsil eder.
Dört tip psikiyatrist vardır: Alfa psikiyatristler politik bilinçleri ve psikiyatri uygulaması, yöntemleri açısından tutucu ya da liberaldirler. Hekim psikiyatristlerin büyük çoğunluğu bu kategoriye girer. Beta psikiyatristler politik olarak tutucu ya da liberal, yöntemleri açısından radikaldirler. Bu tipin örnekleri genellikle hekim olmayan ve insan potansiyeline inanan psikiyatristler; Fritz, Perls ve Eric Berne gibi adamlardır. Bunlar psikiyatri uygulamasının sınırlarını genişletmişlerdir, ama baskının, ruhsal acılardaki
rolünden habersiz olup yaptıkları işin politik doğasını gözden kaçırma eğilimindedirler. Gama psikiyatristler politikaları yönünden radikal, ama uygulamalarında tutucudurlar. Bunun örnekleri bireysel psikoterapi, “derinlik” ve “içgörü” üzerine vurgu yapan, Freudcu ve yeni- Freudcu kurama dayanan, eski, modası geçmiş terapi yöntemlerini uygulayan Laing ve diğerleridir (Szasz özel bir durumdur, onun psikiyatrik politika bilinci oldukça fazladır). Dördüncü psikiyatrist türü hem politik olarak, hem de psikiyatrik yöntemleri açısından radikal olan, radikal psikiyatristlerdir.
Radikal psikiyatrinin birinci ilkesi şudur: Baskı olmaması halinde insanlar, kendilerini ve türlerini koruma eğiliminde olan temel doğalarına ya da ruhlarına bağlı olarak, doğayla ve birbirleriyle uyum içinde yaşarlar. Baskı, insanların kuvvet ya da kuvvet tehditleriyle baskı altına alınmasıdır ve insanî yabancılaşmanın bütün kaynağı budur.
Ruhsal iyileştirmeyi gerekli kılan insanî ruh hali, yabancılaşmadır. Yabancılaşma, kişinin içinde bulunduğu insan türünün bir parçası olmadığı, kendisinin ya da herkesin ölü olduğu, yaşamaya hakkı olmadığı ya da birinin onu öldürmek istediği duygusudur. Bu bağlamda, psikiyatristlerin eskiden yabancılaştırmacı (alienist) diye bilindiklerini anımsamak yararlı olabilir. Öyle görünüyor ki, bu olgu, atalarımızın psikiyatri konusunda bizden daha çok şey bildiklerini doğrulamaktadır. Yabancılaşma bütün psikiyatrik durumların özüdür.Radikal psikiyatrinin ikinci ilkesi budur. Her psikiyatrik tanı, kökeni açıkça organik olmadıkça, bir yabancılaşma biçimidir.
Radikal psikiyatrinin üçüncü ilkesine göre bütün yabancılaşma biçimleri bir bastırmanın sonucudur; bu ilişkide bastırılan kişi mistifiye edilerek aldatılır.
Aldatılmak derken anlatılmak istenen şudur: Bastırılan öyle mistifiye edilir ki, bastırılmış olmadığına ya da bastırılması için haklı nedenler olduğuna inanır. Sonuçta kişi bastırıldığını hissedip buna öfkelenmek yerine, bütün kötü duygularının kendi hatası ve sorumluluğu olduğu kanısına varır. Bunun güzel bir örneği, bütün gençlerin savaşa katılmak istememeleri, ama buna zorlanmaları ve sonunda bunu ülkesinin yararı için, kardeşlerinin yararı için, hatta kendi yararı için yaptığını söylemeleridir. Bu durumda, bastırılmış olduğunu görmek istemez ve bu konudaki mistifikasyonlara inanmaya başlarsa, bastırılmasına öfkelenen biri olmak yerine, yabancılaşan, korkak olduğuna inanan birine dönüşür. Bir başka örnek, kocasının egemenliğine kızarak artık onla seks yapmaktan zevk almayan kadınlardır. Yine, bastırılmalarını tanıyamazsa, hatanın kendinde olduğu, “frijit” olduğu sonucuna varır; oysa öfkesinin kaynağını fark etse, seven yönünün sağlam olduğunu görecektir. O halde yabancılaşma ile bastırılmaya duyulan öfke arasındaki fark, aldatılmanın bilincinde olup olmamaktır. Psikiyatrinin en fazla bir şeyler yapabileceği yer, işte bu, insanların bastırılmaları konusunda aldatılmalarıdır:
Baskı + Aldatma = Yabancılaşma
Baskı + Bilince varma = Öfke
Peki, radikal psikiyatrinin yöntemleri nelerdir? Radikal psikiyatrist, psikiyatrik sorunla başvuran birini; yabancılaşmış, bastırılmış ve bastırılması konusunda aldatılmış biri olarak görür (çünkü bunun bilincinde olsaydı, psikiyatrik yardım aramazdı). Diğer bütün kuramsal değerlendirmeler bundan sonra gelir. Radikal psikiyatrinin temel formülü şudur:
Özgürleşme = Bilinçlenme + Temas kurma.
Formül gösteriyor ki, özgürleşme için iki etken gereklidir. Bunlardan biri bilinçlenmek; yani, baskının ve bu baskının kökeninin bilincine varmak. Bu bilinç tipi Laing’in, radikal feministlerin, siyahların, v.b. yazılarında bol bol açıklanmıştır. Ancak, bu formüle göre, sadece baskının bilincine varmak özgürlüğe yol açmamaktadır. Baskının bilincine varılması, öfkeye ve baskı konusunda bir şeyler yapma isteğine neden olur. Bu şekilde bilinçlenen kişi, yabancılaşmış biri olmaktan kurtularak, (bazı siyahlar ve kadınlar gibi) öfkeli biri haline gelir. Bu nedenle öfke özgürleşme sürecinde “mantıksız”, “nörotik” v.b. istenmeyen bir tepki değil, ilk sağlıklı adımdır. Ama özgürlük bilinçlenme kadar temas kurmayı da gerektirir. Yani, birlikte olup baskıya karşı çıkılacak öteki insanlarla ilişkiyi… Radikal psikiyatrinin bireysel psikoterapi bağlamında uygulanamazlığının nedeni budur. Birey, birey olarak baskılanmasına karşı çıkamaz; bunu ancak öteki insanlar grubunun desteğiyle yapabilir.
O halde, temas zorunlu olduğuna göre, radikal psikiyatrinin en iyi gruplarda uygulandığı görülür. Yine, psikiyatrik yardım arayan insanlar yabancılaşmış, bu nedenle de bilinçlenmesi gereken kişiler olduğuna göre, radikal psikiyatri grubunun, özgürleşme sürecine rehberlik etmeyi üstlenecek bir lidere ya da liderlere gereksinimi vardır. Liderin grup üyelerini baskı altına almasını önlemek için, tek tek her üye grupla özgül bir sorun üzerinde çalışmak istediğini gösteren bir anlaşma önermelidir. Radikal psikiyatrinin nihaî amacı, liderin rehberliğinden kurtulmaktır; kişinin gruptan çıkışı bu özgürleşmeyi gösterir.
Temas, insanlarda farklı biçimlerde ortaya çıkar. Temel olarak temas, Berne’in tanımladığı gibi, insanî dokunma ya da okşamalardır. Ama temas, bir zaman gelip insanın baskılarının, izinin ve korunmanın bilincine varmasını da içerir. İzin, tam da sözcüğün ima ettiği gibi, kişinin baskıcısına karşı çıkması ve “icabına bakması” için güvenilir bir şekilde yönlendirilmesidir. Bu izinin o sırada kendisini baskılamış kişiden daha güçlü hisseden birinden ya da kişilerden, -genellikle liderden- gelmesi gerekir. İzinin yanı sıra, baskıya karşı çıkan kişinin, baskıcının olası misillemesine karşı korunacağını da bilmesi gerekir.
Demek ki, radikal psikiyatrinin öğelerinin yaşamsal bileşimi şudur: Aldatılmaya karşı koymak için bilinçlenme ve yabancılaşmaya karşı koymak için temas kurma. Tek başına ne bilinçlenmenin, ne de temas kurmanın özgürlük oluşturacağını yeniden vurgulamak gerek. Örneğin, belli ki bilinçlenme olmaksızın salt temas, “insan potansiyeli” hareketinin terapötik buluşmalarının esasıdır. Bunların çeşitli merkezlerinde, insanî temasın gücüne ve hemen sağlık oluşturmasına Hareket’teki terapistlerce haklı olarak kuşkuyla bakılmıştır, çünkü bilinçsiz insanî temasın bastırılanı pasifleştirme ve mistifikasyonu pekiştirme olasılığı da vardır. Aynı şekilde, belli ki, ister psikoanalitik olsun isterse politik; salt bilinçlenme, bireyin baskının üstesinden gelmesine yardım edemez, çünkü baskının üstesinden gelinmesi, bastırılanların bir araya gelip saf tutmalarını gerektirir.
Tartışma
Yorumlar kapatıldı.