//
Şimdi...
Şizofrengi

RADİKAL TERAPİST (Manifesto)

(Claude Steiner editörlüğünde çıkan Radikal Terapist kitabının aynı başlıklı bölümünün Şizofrengi’de (1993; 9: 6-9) yayımlanmış çevirisidir. O dönemin ruhuna uygun bir yazıydı; çeviri de acemilik zamanlarıma denk geldi. )

 

Terapi güncel uygulamaları sürdürmek ve haklılaştırmakla uğraşırken, yaşamı bütün insanlar için anlamlı kılmaya çalışan eylemlerden kaçıyor. Bütün bunlar bir sır değil. Terapi alanının ister içinde olsun, ister dışında; birçok insan durumun katlanılmaz olduğunda hemfikir. Öyleyse bu durum neden sürüyor?

radical therapist cover

Savaş ırkçılık ve toplumsal çalkantıyla kıvranan bir toplumun göbeğinde, terapi, bir şey olmamış gibi işine devam ediyor. Terapistler de toplumsal değişmeye genellikle kuşkuyla bakıyor ve değişim yönünde zorlayanları “rahatsız” diye yaftalıyorlar. Terapi güncel uygulamaları sürdürmek ve haklılaştırmakla uğraşırken, yaşamı bütün insanlar için anlamlı kılmaya çalışan eylemlerden kaçıyor. Bütün bunlar bir sır değil. Terapi alanının ister içinde olsun, ister dışında; birçok insan durumun katlanılmaz olduğunda hemfikir. Öyleyse bu durum neden sürüyor?

şizofrengi 9 kapak

Terapi anlayışlarımızın modası geçmiştir, seçkinci, erkek-merkezli ve saplantılıdır. Uygulama biçimlerimiz ayrımcı ve sömürücüdür. Çoğunlukla eski, pek sorgulanmayan kavramlara sarılarak çevremizdeki toplumdan soyutlanıyor ve statükoya destek oluyoruz. Ve bunu çok başarılı bir şekilde yapabiliyoruz. Bu toplumda terapist güvenlidir; neredeyse halkın tepesinde yaşar. Toplumun geri kalanı şiddet ve savaştan acı çekerken, o, paralı kolaylıklardan, nüfuz ve prestijden yararlanır. Diğerleri sokaklarda ölürken, o, arsa ve yat satın alır. Kişinin içindeki güçleri çözümlemekte usta olabilir, ama genellikle içinde yaşadığı geniş toplumu denetleyen güçlerden habersizdir. Bu durum sergilenmeli ve aydınlatılmalıdır.

Terapi bugün bir meta, bir toplumsal denetim aracı haline gelmiştir. İnsanların sıkıntılarına bu şekilde yaklaşılmasını reddediyoruz. Sistemin, kendine bağlı olanları ödüllendirmekte kullandığı tatlı mevkileri reddediyoruz. Toplumsal sistem değişmelidir, ama terapinin ve terapistlerin değişimin doğru araçları olabilmesi için kendi baskılanma biçimlerinden kurtulmaları gerekir.

Nasıl ki, bütün insanların hasta olma potansiyeli varsa, terapist olma potansiyelleri de vardır. Herkes duygusal sıkıntıların kökenlerinin üstüne gidebilir. Sadece profesyonel bir eliti değil, ilgili herkesi destek vermeye çağırıyoruz. Aramızdaki cinsiyete, eğitime, sınıfa ve statüye dayalı bölünmeleri tanımıyoruz, benzerliğimiz farklılığımızdan çoktur. Ortak görevimiz, terapiyi, sıkıntıdaki insanları bastıran değil, özgürleştirebilen daha etkili bir popüler sisteme dönüştürmektir.

Terapi, statükoyu destekleyen aşamacı modellerin egemenliği altındadır. Bugün en anlayışlı kişiler bile kendilerini, bir çıkış göremedikleri engelleyici, insanlıktan çıkarıcı bir sistemin kucağında buluyor. Terapi kurucularının (Pinel, Freud, Reich) devrimci ruhu ortadan kaldırılmıştır. Bugün terapistler insanları nörozlarından kurtarmaya niyetlenirken uyumun, toplumsal denetimin ve toplumun ticarîleşmesinin gelişmesine yardımcı oluyor. Terapiye ilişkin kavramlar, içinde nine masalları, düşlemler ve apaçık taraflılığın bulunduğu bir yığını andırıyor. Terapi uygulamaları hür teşebbüs sistemine hizmet ediyor. “Karşı-aktarım” kavramına duyarlı olan terapistler, kendi sınıf, ırk ve cinsiyet taraflılıklarına ve yaşadıkları tarihsel momente şaşırtıcı şekilde kör olabiliyorlar.

Terapinin amaçlarının aydınlatılması gerekiyor. Bugün birçok kişi duygusal olarak sıkıntıda ve yardım arıyor. Ne tür bir yardım alacaktır? Kimden? Ne amaçla? Hangi fiyata? Hangi sistemde? Hangi yönelimle? Ve “terapistleri”nin tam ehliyetli olduğunu kim garanti edecek?

Bugün terapi bir sınıf olgusu; varlıklıların bir lüksüdür. Çoğu kişi böyle bir yardım alamıyor ya da genelde ilaçlara dayanan, aceleci, deneyimsiz terapistlere emanet ediliyor. Zenginlerin elindeki terapi, öteki toplumsal gruplara kuşkuyla uzanıyor ve çoğu kez sadece onların gelişimlerini düzenlemeye ve belirlemeye çalışıyor. Terapistler her yerde üstte, “tarafsız” bir konumun ardına çekiliyor. Durum hoş değil.

Medikal modeli izlemek ve “kitleleri tedavi edecek” popüler programlar geliştirmeye çalışmak yeterli değildir. Terapistler değişen toplumsal ve politik gerçeklikteki yerlerini anlamalıdırlar; bu yüzden terapi, politik bilincini geliştirmelidir. Hiçbir terapist (hiçbir kimse) toplumsal bağlamından ayrı bir yerde durduğunu iddia edemez. Her insanî eylem toplumsal ve moral bir ifade, politik bir olgudur. O halde hangi değerlere inandığımız ve hangilerini öne çıkardığımız önemli hale gelir. Bugün bütün radikal terapiyi bu bilinç biçimlendirmelidir; çünkü içerdeki özgürleşmeye dışarıdaki özgürleşmenin eşlik etmesi gerekir.

Terapistler seçkinci, sömürücü kariyerlere hazırlanmakta, profesyonel dernekler ve dergiler bu eğitimi yasallaştırmakta ve kitle iletişim araçları gerekliliğinin reklamını yapmaktadır. Her şeyin sorgulandığı bir çağda, terapi, sanki bu kuşkuyu azaltacakmış gibi, öğrettiklerine daha da sarılmaktadır. Hiyerarşik sistemler değişimi önlemektedir. Uygulama gibi, eğitim programları da birçok kişiyi aptallaştırma ve zedeleme yönündedir.

Her yerde yapay engeller yaratılmıştır: Kıdemli ve acemi ekip üyeleri arasında, çeşitli disiplinlerden terapistler arasında, “profesyoneller”le halktan insanlar arasında… Kurumların eğilip bükülmezliği, değişiklik gereksinimini bastırmakta ve iyi niyetli insanlar bu kurumların labirentleri içinde yıllarca kaybolmaktadırlar.

Terapi programları terapistleri ayırmakta ve sahte profesyonelizmi özendirmektedir. Her disiplinde, öteki ilgili alanlarla birlikte yürütülen çalışmalar eksiktir. Psikiyatristler psikolojide, sosyal çalışmacılar basit ilaç kullanımında, psikologlar sosyolojide eğitilmezler. Bütün terapistlerin politika, sanat, tarih ve ekonomi eğitimleri eksiktir. Terapi insanlar arasındaki ilişkilerle uğraşır; bu nedenle ilgili bütün disiplinlerin deneyimlerinden yararlanan kendi eğitim programlarına ve kendi yönelimine gerek duyar. Eğitim demistifiye edilmeli ve daha açık, daha duyarlı ve daha yaratıcı kılınmalıdır. Erkek egemen düşüncelerin terapiyi, özellikle kadınların terapisini etkileme yollarına dikkat edilmelidir. Erkekler de, kadınlar da kendi potansiyellerini geliştirmek için katı cinsiyet stereotiplerinden kurtulmalıdırlar. Toplumsal bir tanı olan aykırılık, nörotik davranışla karıştırılmamalıdır.

“Toplum akıl sağlığı” konusunda bütün laflara karşın, terapistler, toplumların gerçek sağlık gereksinimlerini değerlendirmeye yönelik pek bir şey yapmamışlardır. Toplum akıl sağlığı hareketi bir sahtekârlıktır. Hiçbir zaman halkın elinde olmamıştır. Hırslı profesyonellere güç denemesi olanağı verirken, halka da bir başka baskı biçimi sunar. Toplumdaki sıkıntılar daha önceki gibi sürerken, profesyonellerin servet, prestij ve nüfuz gereksinimleri doyurulur. Toplumun gereksinimleri tarafından denetlenen ve bunlara duyarlı, daha makul terapi biçimleri tasarlanmalı ve sunulmalıdır.

Toplum, onun insanlarıdır; ne terapistler, ne üniversite, ne araştırma timleri, ne büyük iş çevresi, ne de hükümet. Toplumun içine giren terapistler kendilerini onun bir parçası olarak düşünebilirler; ama toplum için en iyisinin ne olduğunu kendilerinin bildiğini iddia edemezler. Gereksinimlerini biçimlendiremezler. Radikal terapistler olarak görevimiz, güncel uygulamaların doğasını sergilemek ve terapi hizmetlerinde yeni (desantralize, demokratik, kurumdışı ve popüler) yöntemler izlemektir. Dertleri saptayıp kanalize edebilir ve eylemleri özendirmeye yardımcı olabiliriz.

Toplumsal denetim gücü gibi çalışan, aykırılığı “akıl hastalığı” yaftasıyla dışlayan, konformiteyi destekleyen, insanların sömürüye, çağdışı rollere, insanlıktan çıkaran bir etiğe “uyum sağlaması”na yardım eden bir terapi toplumun katlanamayacağı kişileri kurumlara kapatır ve damgalar, zihinleri uyuşturur, yatıştırır, depresyonunu giderir, elektroşoklar, yurttaşlık haklarını alır, tanı koyar, toplumdan dışlar, psikolojize eder, insanlara meta ve eşya gibi davranır. Buna tüm varlığımızla karşı çıkıyoruz. Kardeşlerimizi insanlıktan çıkaran ve ırzına geçen bütün “terapi”leri kınıyoruz. .

Nihaî amaç toplumların gelişmesi olmak üzere, tek tek ya da grup halinde kendini-gerçekleştirme arayışlarını destekliyoruz. Terapideki yeni teknikleri ve yöntemleri destekliyor, ama orta-sınıf umutsuzları için çıkış ya da alanımızdaki bazıları tarafından vurgun araçları olarak kullanılmalarını yeriyoruz. Etkili yöntemler halka ulaşabilmelidir. Aynı zamanda, terapi alanlarından elde edilen anlayışların iş başvuruları için gerekli psikolojik testler, uygunsuz, derinliğine görüşmeler yoluyla kullanılmasının ve terapistlerin şirketler, askerlik ve üniversiteler gibi üçüncü kişiler için danışman gibi kullanılmasının tehlikeli olduğunu düşünüyoruz. Reklamcılıktaki psikolojik imalar da ahlakî zeminde sorgulanabilirler. Terapi pazardaki her metanın cinselliğe büründürülmesinin ve cinselliğin kendisinin de cinsellikten arındırılmasının sorumluluğundan kaçamaz.

Hepimizin içinde yaşadığı toplumsal ortamla ve onun psikolojik sağlık üzerindeki etkisiyle ilgileniyoruz. İster reklamcılık, kitle iletişim araçları, klişeleşmiş eğitim ve modası geçmiş kültürel efsanelerle zihnimizin ırzına geçilmesi olsun, isterse hava ve su kirlenmesi, aşırı kalabalıklaşma, kimyasal ve endüstriyel atıklar ve yaşanılmaz hale gelen kentler nedeniyle çevremizin bütünlüğünün pervasızca tahrip edilmesi yoluyla olsun; doğal kaynaklarımızın yok olmasına karşı mücadeleye katlıyoruz. Teknolojik kıtlık ve yokluktan uzak, temiz ve estetik haz veren bir çevre yaratılabilirdi. Onun yerine, dokunduğu her şeyi yok ediyor.

Irmaklar ve göller kendini beğenmiş ve duygusuz bir teknoloji tarafından nasıl mahvediliyorsa, insanlık anlayışımız da her gün kitle iletişim araçları tarafından öyle mahvediliyor. Reklamcılık ve tüketim ekonomisi herkesi şeyleştiriyor. Başarının ölçüsü kendisinin,.ailesinin, toplumun ve dünyanın sağlığı değil; eşya, servet ve şöhret birikimi haline geliyor. Bilmeliyiz ki “akıl hastası” denen birçok kişi, duygusal acıyı taratan ve şiddetlendiren toplumumuz tarafından örselenmiştir. Bütün zihinsel acıların toplumdan kaynaklandığını ileri sürmüyoruz, ama bu acının çoğunun toplumsal ve politik kökenine duyarlıyız. Buna göre davranmamak, gaflet ve suç ortaklığı olacaktır.

Çevresel yıkıntının ve tüketim ekonomisinin ardında sürekli savaşın mevcudiyeti yatar. Sonuçları hep aynıdır: İnsanların yok edilmesi, öldürme ve sakatlama, aile ve toplum yaşamının dağılması, şiddet, zulüm ve anlamsız acılar. Terapistler ve insanlar olarak “profesyonel” sorunların ötesine geçemedikçe ve acı çekmenin toplumsal ve politik kökenlerine yaklaşamadıkça kurulu düzenin habersiz ajanları gibi davranmış oluruz.

Bütün bu nedenlerle; bugünün toplumunda terapiyle ilgilenen bütün insanları bir araya getirmeye çalışıyoruz. Terapötik gelenekten yararlanırken, terapi çalışmasını deprofesyonalize ve demistifiye etmeliyiz. Varolan kurumlara kökten eleştirel bakıyoruz. İnsanları durumdan haberdar edecek ve değişim programlarını izleyeceğiz.

Bu heyecan verici girişimde herkesten terapiyi yeniden tanımlamamıza ve onu daha duyarlı, anlamlı bir insanî çaba haline getirmemize destek ve katılım bekliyoruz.

 

Bilinmeyen adlı kullanıcının avatarı

About Hakan Atalay

Psikiyatrist, psikoterapist, öğretim üyesi, eş, baba, Ankaralı, ama şu anda İstanbul’da, Yeditepe Üniversitesi’nde. Eposta: hakan.atalay@yeditepe.edu.tr Çağrı Merkezi: 4447000

Tartışma

Yorumlar kapatıldı.

İletişim

444 7000
Salı: 09:00-18:00
Perşembe: 09:00-18:00

Kategoriler

Blogdaki Yazıların ve Görsellerin Yasal Kullanımı Hakkında

© Hakan Atalay ve hakanatalay.wordpress.com. 2011-2019.

Bu malzemenin bir açıklamada bulunmadan ve yazardan yazılı izin almadan yetkisizce kullanılması ve/veya çoğaltılması yasaktır. Özgün içeriğe uygun ve özgül bir yönlendirme yapılması, [Hakan Atalay]ın ve [hakanatalay.wordpres.com]un tam ve açık kaynak gösterilmesi hallerinde alıntılar ve bağlantılar kullanılabilir.

Akbank Sanat'ta Yapay Zeka ve Aşk üzerine panel.
FB TV'de Depresyon üzerine söyleşi.
Follow Hakan Atalay on WordPress.com