//
Şimdi...
Politika

Politik Değerlendirme (Haziran 2015)

Hatırlayacak yaştayım: 1980 öncesi Güneydoğu’da yeni ortaya çıkan “apocular”, o sıralarda sokakta gördükleri “Türk solcuları”nı döverlerdi, “sizin burada işiniz yok” diye. (Dövülenlerin bir kısmı da bugün HDP içindeki bileşenlerden biri olan Halkın Kurtuluşu sempatizanlarıydı!)

***

Alanya Panorama

Bu blogun ilk yazısının başlığı “Araçlar ve Amaçlar”dı. O kısacık yazıda şunları söylemiştim:

Feyerabend, Yönteme Hayır kitabında bir olaydan söz eder. Bir tiyatro oyununu izlerken daha önce görmüş olduğu Nazi oyunlarına çok benzediğini fark eder ve kendi kendine sorar: “Marksist” olduğunu iddia eden bu oyunun bir Nazi oyunundan farkı nedir?

Bu sorunun bir yanıtı olmadığını görür. Oysa dünyayı farklı bir şekilde algılamak ve farklı bir hale dönüştürmek iddiasında olan bir dünya görüşünün farklılığını hissettirmesi gerekmez miydi?

Yazıyı şöyle tamamlamışım:

Bence dünyayı değiştirmek iddiasındaki solun itibarını yitirmiş olmasının bir nedeni de, -Stalin’le Rusya’da, Pol Pot’la Kamboçya’da, Çavuşesku ile Romanya’da, vb.- eldeki her türlü aşağılık yöntemle dünyayı daha yüce bir yer haline getirmeye çalışmasıydı. Aynı düşüncede olan (Irak’taki kelle avcıları, El Kaide, Taliban, Suudiler, vb.) İslamcıların da çok saygın bir konumda oldukları söylenemez.”

Kürtler de böyle devam ederlerse -en azından tarihsel süreç içinde- varolan saygınlıklarını yitirecekler.”
Sonuç olarak, bugün Martin Luther Kinglere ve Gandilere her zamankinden daha çok ihtiyaç var gibi görünüyor.”

Bu yazıyı 2011’de yazmıştım. Ortada henüz IŞİD, vs. yoktu. Fakat görünen köy kılavuz istemiyordu. Peki ya Kürtler?

***

Yanıt aslında Ankara’daki Merasim Sokak ve Bursa’daki TAK eylemleriyle verilmiş durumda. IŞİD’in Ankara ya da istanbul/Beyoğlu eylemleriyle TAK’ın eylemleri arasındaki tek fark, hedef kitleydi: IŞİD KESK, TMMOB ve TTB’nin yaptığı bir mitingi, Suruç’ta sosyalist gençleri hedef almıştı, TAK ise kendince asker ve sivil hedefleri seçmişti. İki eyleme bakarak bir eylemin gerici ve faşist, diğerinin ilerici ve sosyalist olduğunu söyleyebilir miyiz?

İşte, araçlar ile amaçlar arasında bir uygunluk gözetmenin önemi burada ortaya çıkıyor: Devrimci olduğunu iddia eden bir hareket bunu bugünden yürürlüğe soktuğu yöntemleriyle göstermelidir. Yoksa, görüldü ve görülüyor işte,  isteyen araştırsın; Stalin’in Sovyetlerinde, Kamboçya’da, Kuzey Kore’de, vs. neler olmuş, oluyor… Demokratik olmayan yöntemler kullanarak demokrasi kuracağını iddia eden her hareket, antidemokratik yönetimlere dönüşmüş. Anlaşılmaz değil, çünkü iktidar ele geçirildikten sonraki gün, o güne değin kullanılmış olan tüm antidemokratik yöntemler bırakılıp birden bire demokratik olunmuyor.

***

Kürt hareketi de başından itibaren antidemokratik yöntemler kullanagelmiş bir siyasi hareket. Kendi dışındaki sol hareketleri, Türk/Kürt ayırt etmeden dışlaması bir yana, kendi içindeki tasfiyeler üzerinde konuşulmuyor bile. 30 yıldır savaşıyor olmanın getirdiği dezavantajları da buna eklemeli: Sürekli tetikte olma halinin paranoyayı beslemesi kaçınılmaz. Nitekim bu durum Kürt hareketi ve ona sempati duyanları her türlü eleştiri karşısında fazla hassas kılıyor. İşte en son geçen gün Birgün’de çıkan Mine Kırıkkanat söyleşisinin yarattığı öfke dalgası da bununla ilgili olabilir. Kırıkkanat Kürt Hareketi’nin de, bütün iddialarına karşın, kadınlara mal gibi baktığını, bunun en iyi örneğinin de Öcalan’ın kendisi olduğunu söylüyor. Zaten söyleşi de Paris’te öldürülen PKK’lı kadınların ölüm emirlerinin Öcalan tarafından verilmiş olma ihtimali üzerine kurulmuş bir roman üzerine. Söyleşide Kürt kadınlarına mal gibi bakılması eleştirilirken, öfkeyle ayağa kalkanlar Kürt kadınlarına mal denildiğini söylüyorlar. Tıpkı Hrant Dink’in Ermenilerle ilgili söylediklerinin bile isteye yanlış yorumlanması gibi. Oysa söyleşi şöyle:

“- Paris Suikasti’ni anlatan bir roman yazmak nasıl düştü aklınıza?”

– “Bir anlamda siyasal bağlantılardan ve görüşlerden farklı olarak, insani açıdan ben öldürülen kadınlara çok acıdım. Çünkü PKK örgütü Avrupa’da Türkiye’yi sarmalayan dinciliğin dışında kalan, Marksist Leninist, tanrısız, kadın erkeğin eşit olduğu ve birlikte çarpıştıkları bir örgüt olarak lanse ediliyor. Hâlbuki örgütü tanıyan ve araştıranlar biliyor ki, kadınlar örgütün içerisinde, en az bizim toplumda veya herhangi bir dinci çevrede ezildiği şekilde eziliyorlar. Dolayısıyla bu romanda, her şeyden önce benim fikirlerime çok aykırı, farklı bir ortamda dahi olsa, kendisini kadın erkek eşit olarak lanse eden bir örgütün içinde de kadınların ilk feda edilen, azarlanan, ezilen ve özellikle liderliğe yaklaşanların (Önderlik diye geçiyor romanda) parya muamelesi gördüğünün altını çizmek istedim.”

“-  Kadınlar mal gibi yani?

– “Aynen öyle. O yüzden toplumun genel durumunu yansıtıyor. Yaptıkları kadın erkek eşit propagandası son derece yanlış ve yalan.”

Mine Kırıkkanat’ın bakış açısı biliniyor: Yıllardır ulusalcı yazılar yazıyor. Türk halkına yönelik söylediklerini de hatırlayabilirsiniz; donla denize girenlerle ilgili falan. Ondan bu konuda hassasiyet beklemek gerçekçi olmaz. Fakat sosyal demokrat bir yazar ve görüşlerini sosyalist bir gazetede dile getirmesi kadar doğal bir şey olamaz. Söylediklerini beğenmeyenler yazarın kendisini, söyleşiyi gerçekleştirenleri ve gazeteyi eleştirebilirler, fakat olan şey bir küfür sağanağı. Birgün’ün tüm geleneğini, bugüne kadar yapıp ettiklerini bir yana atıp “gazeteyi almama” açıklamaları, küfürler, falan. İşte yukarıda söz ettiğim hassasiyet bu: Kürt hareketine dokunmaya gelmiyor. Bu anlayışın bir şekilde yönetimi ele geçirmesi halinde neler yapabileceklerinin bir örneği bu: Tahammülsüzlük.

***

Bütün bunlar solun neden bağımsız bir hareket olması gerektiğini bir kez daha gösteriyor, Kürt hareketinden de. Türkiye’de sol hareketin kimi yanlışları olsa da, en azından masum insanlara yönelik şiddet eylemlerine girişmeme, lider kültü yaratmama, gibi olumlu özellikleri olduğu unutulmamalı, Kürt hareketinin tersine.

Şimdilik özetle şöyle bitireyim: Sol bu özelliklerine kıskançlıkla sahip çıkmalı ve şiddet dışı mücadele yöntemleri konusunda Kürt soluna da örnek olmalıdır.

Bilinmeyen adlı kullanıcının avatarı

About Hakan Atalay

Psikiyatrist, psikoterapist, öğretim üyesi, eş, baba, Ankaralı, ama şu anda İstanbul’da, Yeditepe Üniversitesi’nde. Eposta: hakan.atalay@yeditepe.edu.tr Çağrı Merkezi: 4447000

Tartışma

Yorumlar kapatıldı.

İletişim

444 7000
Salı: 09:00-18:00
Perşembe: 09:00-18:00

Kategoriler

Blogdaki Yazıların ve Görsellerin Yasal Kullanımı Hakkında

© Hakan Atalay ve hakanatalay.wordpress.com. 2011-2019.

Bu malzemenin bir açıklamada bulunmadan ve yazardan yazılı izin almadan yetkisizce kullanılması ve/veya çoğaltılması yasaktır. Özgün içeriğe uygun ve özgül bir yönlendirme yapılması, [Hakan Atalay]ın ve [hakanatalay.wordpres.com]un tam ve açık kaynak gösterilmesi hallerinde alıntılar ve bağlantılar kullanılabilir.

Akbank Sanat'ta Yapay Zeka ve Aşk üzerine panel.
FB TV'de Depresyon üzerine söyleşi.
Follow Hakan Atalay on WordPress.com