(Şizofrengi’de (1994; 14: 7-10) yayımlanmış bir çeviridir. O dönemin ruhuna uygun bir yazıydı; çeviri de acemilik zamanlarıma denk geldi. )
Makalenin aslı: Cohen CI. Re-establishing a dialectic of madness. Int J Soc Psychiatry 1978; 24(4): 241-6
Binlerce yıl, diyalektik bir delilik kavramı varoldu: Aklın yitirilmesi ve budalalıkla peygamberlik ve kâhinliği bir araya getiren bir kavramdı bu. On yedinci yüzyılda Akıl Çağının başlaması, insanlığın delilikle iletişiminin sona ermesi anlamına geldi ve buna diyalektiğin çözülmesi eşlik etti: Delilik yalnızca bir utanç ve küçümseme simgesi haline geldi; deliler gündelik hayattan uzaklaştırılarak kapatma evlerine yığıldılar.

Deliler bir kez daha sokaklarda. Geçen yirmi yılda 300 binden fazla kişi kamusal ruh sağlığı kurumlarından dışarı salındı (Süregen Akıl Hastalarının Salınması, 1974). Delilerin toplumun içine doluşmasına tıp mesleğinin ve kamuoyunun ilk tepkisi, deliliğin bir patoloji olduğu ve varoluştan silinmesi gerektiği şeklindeki düşünceyi süreklileştirmek oldu. Bu görüş tümüyle geçersiz olmamakla birlikte, delilikle iletişimimizi yeniden kurmaktan (yani diyalektik kavramı yeniden inşa etmekten) kazanılabilecek olası yararları görmezden geldiği söylenebilir. Bu makale, Batı düşüncesinde “deliliğin diyalektiği” üzerine tarihsel kanıtları inceleyecek ve bu diyalektiğin yok edilmesine neden olan etkenleri tanımlayacaktır. Ayrıca, deliliğin eskiden değer verilen ve bugün çağdaş bir bağlamda iletişimin yeniden kurulmasına dayanak olabilecek yönleri üzerinde duracaktır.
Devamını oku: Eleştirel Psikiyatri
Yorumlar kapatıldı.