//
Eleştirel Psikiyatri

Radikal Psikiyatri ve Hareket Grupları (devam)

“Senden Daha Solcuyum” oyuncuları son derece hoşgörüsüz ve talepkâr bir vicdanın (ya da anababanın) egemenliği altında olan, bu nedenle de ürkek çocuklarını iş yapmak için harekete geçiremeyen kimselerdir. Grup etkinliklerinin ve liderlerin kararlarının eleştirilmesi, devrimci çalışmanın yerine geçen bir şey haline gelir. Bu eleştirellik genellikle çalışmanın düzenli olarak tartışılacağı toplantılarda ortaya çıkar ve her zaman, etkili eylemin yerini alır. “Senden Daha Solcuyum” oyuncuları ya örgütü parçalamayı başarırlar ve iş görecek bir ortam olmadığı için ortada dolaşırlar ya da örgütün etkin liderliği tarafından örgütten atılır ve kendilerini yine hiçbir işin yapılamayacağı bir durumda bulurlar. Her iki halde de etkinlik göstermedikleri için kesin bir haklılık duyarlar ve oyun böyle biter.

“Senden Daha Solcuyum” oyuncularının şaşmaz göstergesi öfkeli olmaları, çoğu kez “Senden Daha Öfkeli” olmalarıdır; ancak bu öfke, baskılanmaya karşı etkili olarak tepki gösteren birinin öfkesinden kolaylıkla ayırt edilebilir:

“Senden Daha Solcuyum” oyuncuları hemen her zaman orta sınıfların çocuklarıdır. Bir kişinin “Senden Daha Solcuyum” oynayıp oynamadığı, diyelim bir haftalık sürede, toplantılardan başka ne kadar devrimci eyleme katıldığının basitçe değerlendirilmesiyle belirlenebilir. Yakından bakıldığında görülecektir ki, “Senden Daha Solcuyum” oyuncusunun etkinliği gerçek dünyada değil, toplantılarda entelektüel “gevezelikler” şeklinde ortaya çıkar. “Senden Daha Solcuyum” oyuncuları diğerleri tarafından uyarıldıkları ya da tahrik edildikleri zaman yıkıcı bir sevla ya da tek tük yıkıcı eylemlerle öne geçerler. Ama görülür ki, yaratıcı ya da yapıcı bir işte momentum kazanamazlar; her olumlu, canlı çabayı, kafalarında doğmadan engelleyecek olan Büyük Anababa’nın aşırı uzlaşmazlığı nedeniyle, tek başlarına iş yapma kapasiteleri yoktur.

Bu yüzden, bu son derece bölücü “Senden Daha Solcuyum” oyununun, bastırılması büyük oranda zihinsel bir bastırılma haline gelmiş olan kişiler tarafından oynandığı görülmektedir. Bu entelektüel baskı biçimi, bu Calvinci “entelekt ahlâkı”, öyle bir bağlamda başarılır ki; toplumsal ya da ailevî zor uygulamalarının olmadığı liberal bir ortamda kişiyi bağlayan zincirler katı psikolojik zincirler ya da kafanın içindeki zincirler haline gelmiş olmuş, ama elini kolunu tamamen bağlamış ve eyleme ya da zora gerek kalmamıştır. Öfke hissedildiğinde fiziksel olarak değil yıkıcı bir konuşma şeklinde dışavurulur.

Hareket grupları yıkıcı konuşmalara özellikle duyarlıdırlar, çünkü liderleri genellikle başarılı bir şekilde ürkütülmüş ya da mistifiye edilmiştir. Unutulmamalı ki, bir oyunun oynanması için hem Kurban’a, hem de Zalim’e gerek vardır. Bu durumda Kurban, saldırıya uğrayan grubun liderleridir: normalde “Senden Daha Solcuyum” oyuncusunun zulmüne boyun eğmeye en istekli olanlar onlardır. Bu “gevezeliklere” ve entelektüel savlara yanıt verme eğilimi, bazı kültürel alt grupların karakteristiğidir; öyle ki, bir “Senden Daha Solcuyum” oyuncusu eyleme dönük olduğu belli olan bir grupta alayla karşılanır küçümsenirken; suçluluğun egemen olduğu entelijensiyanın kararlılığını etkileyebilir.

Bu oyun, baskı altındaki yoksullar ve siyahlar arasında gözlenen saldırganlığın liberal entelektüalize bir biçimidir. Kişilere yönelik suçların, en çok, baskı altındaki alt kültürlerin üyeleri arasında ortaya çıktığı iyi bilinen bir olgudur. Fanon Yeryüzünün Sefaleti’nde, Cezayirliler arasında gözlenen vahşi, canice ve keyfi suç eğiliminin özgürlük savaşı yerli yerine oturduğunda nasıl çözüldüğünü anlatır. Cezayirlilere kendi üniversitelerinde bile öğretilen, doğuştan suçlu oldukları sözde gerçeği, onların baskılanmalarının mistifiye edilmesinden başka bir şey değildir. Asıl gerçek şudur: Baskı altındakiler (ya baskılanmaları mistifiye edildiği için ya da baskıcılar el altında olmadıkları için) kendilerini baskı altına alanlara ulaşamadıklarında birbirlerinin boğazına sarılabilirler. “Senden Daha Solcuyum”da, olumlu, yaratıcı bir devrimci eyleme giremedikleri için engellenmiş ve mistifiye edilmiş olan baskılananların, kardeşlerinin boğazına yapışmaları olayıdır.

Devrimcilerin değer ölçüsü, yapılan iştir. Bir kişi, bir grubun liderliğinin etkinliğini ya da grubun çalışmasını sorguladığında, o kişiye sorulacak ilk soru, “Sen ne iş yapıyorsun?”dur. Çoğu olguda, eleştiren kişinin pek az iş yapan ya da hiç çalışmayan biri olduğu görülecektir. Eğer o kişi aslında toplantılardaki tartışmalar dışında da bir yığın çalışmaya katkıda bulunuyorsa, liderliğin amaçlarının ve yöntemlerinin geçerliliğine meydan okuması tartışmaya açılabilir. Bu nedenle, bir eleştirmenin gerçek iş veriminin demistifikasyonu, kaynaşmış bir hareket grubunun sürmesinde çok önemli bir araçtır.

Grup hareketleri üzerinde yine oldukça etkili olan bir başka sık görülen saldırı da “düzleme”dir.

HİYERARŞİLERİN DÜZLENMESİ ve LİDERLİK

İnsan türünün en büyük kötülüğü, insanın insan tarafından baskı altına alınmasıdır. Baskılama, normalde bir kişinin ötekiler adına kararlar verdiği hiyerarşik durumlar biçiminde kendini gösterir. Bütün kötülüklerin bu en büyüğünü yaşamlarından çıkarıp atmak isteyen bazı kişiler, baskının yerleşme zemini bulamayacağı, hiyerarşisiz bir toplum kurma umuduyla hiyerarşik durumları tamamen düzlediler ve liderliğin olmadığı bir toplulukta işlev görmeye çalıştılar.

En büyük kötülüğün, yani bezdirici bir yetki hiyerarşisinin hayaletiyle insanlar bütün hiyerarşilerin düzlendiği örgütlerde çalışmaya kalktılar. “Düzlemeciler” bir örgüte girip bilerek ya da bilmeyerek hiyerarşisizlik ilkesini empoze ettiklerinde, genellikle sonunda grubun yıkımına neden oldular.

Hiyerarşileri düzlemenin yanlışlığını göstermeye ve düzlemeye karşı bir alternatif sunmaya çalışacağım. İnsanlardaki değerli liderlik niteliklerinin akıllıca kullanılabileceğine inanıyorum. Bu arada liderliğin baskıya dönüşmesi de önlenebilir.

Önce bazı terimleri tanımlayayım:

Baskı; bir kişinin, bir başkası tarafından zorla ya da zor tehditleriyle egemenlik altına alınmasıdır. Düzleme; en azından açıkta liderlik ve hiyerarşi görünebilirse de, grup içinde hiçbir liderin tanınmadığı ve hiçbir hiyerarşiye izin verilmediği durumdur. Hiyerarşi; bir insanın, öteki insanlar adına karar verdiği durumdur. Lider; bir grup içinde, diğerlerinin o nitelikten yararlanma ve öğrenme isteğine neden olan bir yeteneğe ya da niteliğe sahip olarak görülen kişidir.

Hiyerarşiler, keyfî bir savaştaki öldürücü hiyerarşilerden, anne-çocuk hiyerarşisine kadar uzanır (öğretmen ve öğrenci, erkek ve kadın, beyaz ve siyah, efendi ve köle, fabrika sahibi ve sömürülen işçi, şef ve usta, zanaatkâr ve çırak arasındaki hiyerarşiler gibi). Bu hiyerarşilerin bir kısmı yabancılaştırıcı ve insanlık dışıdır; bir kısmı değildir. Bütün hiyerarşileri, sanki hepsi insanlık dışı ve kötüymüş gibi, aynı kefeye koymak büyük bir yanılgıdır; akılsızlıktır. Hiyerarşiler insanları iyi mi, yoksa kötü mü etkilediklerine bakarak çözümlenmelidirler.

İnsanlık için değeri açık olan ve düzlemeden yarar görmeyeceği ortada olan en az üç insanî hiyerarşi vardır.

İlk ve en temel hiyerarşi, anneyle çocuk arasındaki hiyerarşidir. Bir kişinin (annenin), bir başka kişi (çocuk) adına karar verdiği bu hiyerarşiyi düzlemenin insanlığa ne yarar getireceğini anlamak zordur. Bu anne-çocuk ya da anne-baba-çocuk hiyerarşisi verimli olduğu doğal eriminin ötesine, çocuğun anababanın himayesine ihtiyaç duyduğu dönemin ötesine uzandığında, yani zorla ve zor tehditleriyle kabul ettirildiğinde ve büyük insan topluluklarına doğru genişlediğinde; askerlik, büyük işletmeler vb. için model haline gelir.

Büyük fiziksel acılar ve yoksunluk içinde olan (hasta, aç, yaralı, çıldırmış) bir insanla, bu yoksunluğu giderecek araçlara sahip olan bir başka insan arasındaki hiyerarşi buna benzer bir başka hiyerarşidir. Bir kişi korkunç bir fiziksel yoksunluk içinde olduğunda, bir başkasının kendisi adına kararlar vermesini isteyebilir. Yine insanların sağlığı için gerekli olan bu doğal hiyerarşi, tıp mesleği ve bunun yanında psikiyatri ve diğer ruh sağlığı profesyonelleri tarafından yaratılmış olan hiyerarşide görüldüğü gibi zarar verici bir hiyerarşiye dönüşebilir. Yine, gereksinimin ve hizmetin, zorunluluğun ötesine geçirilmesi, fiziksel yoksunluk yokken bile hiyerarşinin korunması, bu noktada insan sağlığı için değil, insan sağlığına karşı işler yapabilen hiyerarşik tıp kurumlarına yol açmıştır. Ürkütücü gelebilir, ama yaygın ve potansiyel olarak yararlı olan tıbbî bilgi, kendi kendine hizmet eden, baskılayıcı tıbbî etkinlikten ayrılırsa görülür ki, tıp kurumu yalnızca insanlığa hizmet etmemekte, ondan yararlanma potansiyelini de engellemektedir.

Üçüncü hiyerarşi, insanlar arasındaki yetenek farklarına dayanır: Zanaatkâr olabileceği düşünülen bir kişi, zanaatını öğretmek isteyen kişiye başvurur. Bir kişinin, kendisini bilgi bakımından diğerinin altına koyduğu bu hiyerarşi, her iki taraf için de istenen bir şeydir. Öğrenme ihtiyacını kabullenen ve tüm dikkatini ustasına veren bir çırak, bir beceriyi, ustasının bilgisini sorgulayan bir öğrenciden daha çabuk ve daha tam olarak edinebilir. Öte yandan, çırağının ilgisini ve onayını gören bir öğretmen de, öğrettiklerinin yaşamının en büyük ödülleri olduğu kanısındadır. Hem usta, hem de çırak bu süreçten yararlanır ve iki taraftan birinin (özellikle de çırağın) bundan nasıl zarar göreceğini anlamak zordur. Yine bu doğal hiyerarşik durum öyle bir şekilde zorunluluğun ötesine yayılabilir ki, bazı kişiler her zaman becerileri açısından diğerlerinin altında bir konumda kalırlar. Çoğu üniversitenin ve meslek okulunun temeli de budur ve yine doğal bir hiyerarşinin, baskıcı ve kötü bir hiyerarşiye doğru genişlemesinin bir örneğidir.

İnsanileştirici hiyerarşilerin ayırıcı özelliği öncelikle istemli olmaları; ikincisi de, kendi kendilerini yıkma ya da kendi kendilerine çözülme eğiliminde olmalarıdır.

Yukarıda sözü edilen yararlı hiyerarşilerin üçü de, baskıcı hiyerarşilere doğru genişleyebilirler.

İnsanlarda bulunabilen insanlık dışı hiyerarşilere yönelme eğilimi, bunların üstesinden gelmeye karar veren insanlar tarafından yenilebilir. Yine bu eğilim, insan zekası tarafından, bugün bizi tüketebilen korkunç hiyerarşiler kurma noktasına kadar güçlendirilebilir de. İnsan olarak, doğal hiyerarşileri, bizi yutacakları noktaya kadar akılsızca genişletmek ya da aynı şekilde akılsızca düzleyip yok etmek ile, zekamızı kullanarak, uygun olduğunda insanîleştirici, yararlı hiyerarşilere sahip gruplar yaratmak arasında seçme hakkımız vardır.

Hiyerarşi ile baskıyı birbirinden ayıran ve hareket örgütlenmelerinde çalışanlara yararlı olacağını umduğum makul bir otorite kuralı önermek istiyorum:

İnsani hiyerarşilerin temel kuralı istemli olmaları ve kendi kendine çözülmeleridir, yani grup çalışmasının kaçınılmaz tarihsel akıbeti, hiyerarşiyi gereksiz kılmaktır.

İnsanî hiyerarşilerin ikinci kuralı, liderlerin duyarlı ve sorumlu olmalarıdır.

Bir hiyerarşi istemli olacaksa, zor ya da zor tehditleri içeren bir cebri ya da baskıyı dışlar. Demek ki, üyesi olunan bir harekette ya da örgütte, insanlarla ilişkili bir durumda, kimse zor ya da zor tehditleri kullanamaz. Grup üyelerinin psikolojik araçlarla sindirilmesi, grup üyeleri arasında karşılıklı koruyucu bir atmosfer geliştirilerek önlenmelidir.

Duyarlı liderler, grup üyelerinin eleştirisine açık liderlerdir. Bu yüzden liderlik, bütün grup üyelerinin liderlerle uzun süre yüz yüze temasını sürdürmesini mümkün kılacak bir büyüklüğün ötesine genişlememelidir.

Son olarak, sorumlu lider, eylemlerinin etkisini fark eden ve sorumluluğunu üstlenen kişidir. Bu ancak gözlemle değerlendirilebilecek insanî bir niteliktir. Sorumluluk, liderin daha önceki eylemlerine göre belirlenir; bir dönem çalışmaları incelemeye açık olmalı ve önemli bir sorumluluk niteliği gözlenmelidir.

Liderlikte “Senden Daha Solcuyum” oyuncularıyla karşılaşınca ortaya çıkan suçluluk, düzlemeci karşısında da görülür.

Liderin kendisinden kuşkulanması, düzlemecinin en büyük yardımcısıdır. Baskıcılar bu tür saldırılara hiçbir şekilde yanıt vermezler; ama iyi liderler, temelde duyarlı ve sorumlu olmak istedikleri için, birçok kişi için yürüttükleri yararlı çalışmalarını, birkaç kişinin saldırısına izin vererek etkisiz kılabilirler. Bu nedenle liderler böyle saldırılarla karşılaştıklarında, çalışmalarını duyarlılıkla sorgulamalı ve liderlikten çekilmeden önce bütün grup üyelerinden görüş almalıdırlar. Eğer bu çözümleme düzlemecilerin savlarını desteklerse, o zaman lider grupta en riskli sürecin, yani düzlemenin, ortaya çıkmasına izin vermelidir.

Yorumlar kapatıldı.

İletişim

444 7000
Salı: 09:00-18:00
Perşembe: 09:00-18:00

Kategoriler

Blogdaki Yazıların ve Görsellerin Yasal Kullanımı Hakkında

© Hakan Atalay ve hakanatalay.wordpress.com. 2011-2019.

Bu malzemenin bir açıklamada bulunmadan ve yazardan yazılı izin almadan yetkisizce kullanılması ve/veya çoğaltılması yasaktır. Özgün içeriğe uygun ve özgül bir yönlendirme yapılması, [Hakan Atalay]ın ve [hakanatalay.wordpres.com]un tam ve açık kaynak gösterilmesi hallerinde alıntılar ve bağlantılar kullanılabilir.

Akbank Sanat'ta Yapay Zeka ve Aşk üzerine panel.
FB TV'de Depresyon üzerine söyleşi.
Follow Hakan Atalay on WordPress.com