//
Arşiv

PsikeArt

This category contains 31 posts

Abluka; Hayata İlişkin Seyretmeler

Psikesinema, Kasım/Aralık 2015, Sayı 2’de çıkan yazım:

IMG_3010

Hayat sanatı taklit eder.”

Oscar Wilde

Haziran seçimlerinin hemen öncesinden başlayarak bombalı günler yaşadık; parti binaları, Diyarbakır, Suruç, sonra da Ankara… Gerçi şiddet memleketin gündeminden hiç çıkmamıştı, ama bombalı şiddetin bu kadar öne çıktığı bir dönem de olmamıştı. Özellikle de Ankara katliamı ile birlikte, hepimiz parçalanmıştık. Böyle ağır bir havanın da etkisiyle, film başından beri beni içine çekti, sonuna kadar aldı götürdü: Şartlı tahliyeyle hapisten salınan Kadir’e çöp toplayıcılık yaparak çöplerde bomba yapımına dair ipuçları arama işi verilmişti, film boyunca şehrin çeşitli yerlerinde bombalar patlıyor, bomba sesleriyle uyanılıyor, televizyon ekranlarından bombalama görüntüleri akıyordu. Oysa filmin çekimine başlandığında bütün bunlar henüz olmamıştı. Demek ki, sanat hayatı gene önceden görmüştü.

abluka

Okumaya devam et

Parayla Saadet Olmaz

PsikeArt, Eylül Ekim (41) 2015 (Mutluluk), sa. 6-10

1) Genel Bilgi (Psike)

Mutluluk dar anlamda pozitif bir duygu durumu olarak tanımlanabilir ve psikolojide duygular genellikle evrensel ve biyolojik olarak belirlenmiş olarak görülmüştür. Temel ya da birincil duygular kavramı Charles Darwin’le başlamıştır (The Expressions of Emotion in Man and Animals, 1872). Darwin duygu gösterileri gibi bazı davranış örüntülerinin bireyin ve türün hayatta kalma gereksinimlerine hizmet etmek üzere evrilmiş olan genetik kökenli biyolojik mekanizmalar olduklarına inanıyordu. Daha sonraki çalışmalar bazı duygular için yüz ifadelerinin tüm kültürlerde evrensel olarak sergilendiğini ve tanındığını buldular. Demek ki, duygular öğrenmenin sonucu değildi. Daha yeni gelişimsel çalışmalar insan yavrularının hayatlarının ilk yılında öfke, korku, mutluluk, üzüntü, şaşkınlık ve iğrenmeyle ilgili yüz ifadelerini gösterdiklerini açığa çıkarmaktadır. Bu gözlemler insanlarda bazı birincil duygular için ayrı bir nörolojik ağ var olabileceği varsayımını desteklemektedir (Lane et al, 1997).

mutluluk

Okumaya devam et

Tercihler, Oyunlar, Beyinler

PsikeArt, Temmuz Ağustos (40) 2015 (tercih), sa. 10-15

GİRİŞ

Birini seçmesi için Bektaşi’ye iki şarap getirirler. Baba Erenler ilkini tattıktan sonra yüzünü buruşturarak “Öteki daha iyi” der. Çevresindekiler “Daha onu tatmadın ki, nerden biliyorsun?” diye sorunca, “Bundan daha kötü olamaz” yanıtını verir.

Bu fıkra beynimizin nasıl seçim yaptığına dair kehanet kabilinden bilgiler içermekte olduğundan, taşıdığı hikmeti yeterli görüp yazı burada kesilebilirdi, fakat biraz daha ayrıntıya girmekte yarar olabilir. Sahiden de, diyelim bir yiyeceği, bir içeceği, bir eşyayı, bir kişiyi, vs. diğeriyle kıyaslarken nasıl bir ölçüt kullanıyor olabiliriz? Öte yandan, bu seçimleri yaparken kararlarımızı kendimize bakarak mı, yoksa başkalarını dikkate alarak mı yaparız? Bu ve buna benzer birçok soruya yanıt vermek için, karar verme süreçleriyle ilgili bilgileri kısaca hatırlamakta yarar olabilir. Son zamanlara kadar bu sorunun yanıtını bulma çabaları, bilişsel bilimde bazı gelişmelere yol açmıştı, ancak, konuya bilgisayar mantığıyla yaklaşılması sürecin önemli sonuçlara ulaşmadan tıkanmasına yol açtı. En iyi örnek, yapay zeka çalışmalarıdır: İnsandan daha zeki bir bilgisayar yapma düşüncesi dünya satranç şampiyonunu yenen gelişkin bilgisayar programları üretilmesine olanak vermiştir, ama bu bilgisayarlar, hâlâ gündelik hayatla ilgili kararlar verebilecek yetenekten çok uzaktır. Bilinen fıkradır; bu bilgisayarlar hâlâ “Ne var ne yok?” sorusuna devrelerini yakarak yanıt vermektedirler.

tercih

Okumaya devam et

Ötekinin Sırrı Beriki

PsikeArt, Mayıs Haziran (39) 2015 (sır), sa. 12-15

Bulutların görülmesine engel olamadığı gecelerde sırtüstü uzanıp gökyüzündeki aya bakarak şarkılar mırıldanan bir aşık ile dünyanın altıda biri gücünde yer çekimine sahip olan aynı ayın yüzeyinde zorlukla adım atmaya çalışan astronot görüntüsünü kıyaslayalım: Hangisi bizi heyecanlandırıyor, içimizde bir şeyleri kıpırdatıyor, tuhaf bir his uyandırıyor?

Bu soruyu yanıtlamak için şu ya da bu yanda durmak zorunda değiliz elbette. “Ya o ya da öbürü” demek zorunda değiliz. Üstünde düşünebiliriz. Belki.

sır

İlksel insanların soğuk gecelerde içlerini ısıtan “ateş”in etrafında oturup birbirleriyle o günkü av ya da çocuklar ya da ataları ya da bitkiler, vs. hakkında konuşurken hissettikleri şeyin, aynı ateş çevresinde dualar edip dönerek tanrılarıyla konuştukları zaman hissettikleri şeyden farklı; birinin diğerinden daha alt ya da üst düzey bir hissetme biçimi olduğunu kim söyleyebilir?

Okumaya devam et

Merhamet

PsikeArt, Mart Nisan (38) 2015 (merhamet), sa.

Merhamet, biraz merhamet!”

“..acıya karşı tiksinti uyandıran şey, acının kendisi değil de, anlamsızlığıdır.”

Nietzsche, Ahlakın Soykütüğü Üstüne

GİRİŞ

“Merhamet”in İngilizce karşılığına bakayım dedim, çünkü internette Türkçe kaynak bulmak zor. Fakat o da ne? Compassion, mercy, grace, agape, benignity, charity, ruth, pity, clemency, commiseration, loving-kindness, misercordia, charitableness, hatta sympathy…Hangi birini tarayacağım? Sonunda ilk karşılıkta karar kıldım. Dolayısıyla, yazacaklarım, “compassion” karşılığı olan “merhamet” üzerinedir.

Türkçe de aradım elbette, fakat Türkçe kaynakların çoğunluğu dinsel metinlerdi. Örneğin, bir makalede (Akyüz 2013) “kertenkelenin öldürülmesi ile ilgili hadislerin tahlil ve tenkidi” yapılıyordu. Yazar söz konusu hadisi incelemek için öyle kaynaklara gidiyordu ki, kim kimden rivayet etmiş, rivayet edenin sağlamlığı üzerine kim ne demiş, sayfalarca sürüyordu, dolayısıyla, böyle bir “bilimsel” çalışmayı izlemekte zorlanıp bıraktım. Fakat başka bir Türkçe makalede (Ay 2013) gene karşıma Nietzsche çıktı. Yazara göre Nietzsche her zamanki “değer yargılarını yeniden değerlendirme projesi” çerçevesinde merhamet kavramını da ters yüz etmiş, “üst insan”ı yaşamdan koparan, zayıflatan birçok Hristiyan ilkesinden biri olarak görüp aşağılamıştı.

 

merhamet

Özetle Nietzsche

Ay’a göre, Nietzsche yaşam karşıtı, yaşamı zayıflatan duygulardan söz ederken merhamete özel bir yer ayırır ve ahlaka dönük eleştirisinin en önemli taraflarından birisi de acımaya karşı oluşudur. (Yazarın merhamet ile acımayı değiştirilebilir şekilde kullandığı kaydedilmeli.) Nietzsche merhamete karşı çıkar, çünkü o, güç istencinde bir azalış demektir. Merhametin bir sonucu olarak acı çekme, acı çekmenin değerini düşürür, başkasının yaşadığı acının kendine özgülüğünü, bireyselliğini ortadan kaldırır ve hatta sahici bir ilişkiyi baştan kurutur.

Okumaya devam et

VİCDAN

PsikeArt, Ocak Şubat (25) 2015 (vicdan), sa. 30-37

Psikanalize bulaşmadan “vicdan” üzerine yazmak, Marx’sız bir toplumbilim yazmaya benzer. “Kendilik ve Nesne Dünyası”nı, psikanalizin Freud’a ait öncüllerini de terk etmeden, nesne ilişkileri, hatta kendilik psikolojisi ile uyumlu, üstelik çok anlaşılır bir dille yorumlama “dehası” gösteren Edith Jacobson, bir cümlesinde Freud’un zihne dair üçlü yapısını gündelik dile çekincesizce çevirir: “Çatışma dönemlerinde arzunun, yani idin; aklın, yani benin; ve vicdanın, yani üstbenin sesini duymamız rastlantı değildir”. O halde, tam olarak karşılık gelip gelmediği tartışmalarına girmeden, vicdanla kast edilenin üstben olduğunu varsayarak işe başlayalım. Geçerliliği ortak kabul görmüş başvuru kaynaklarından biri olan Psikanaliz Dili’ne göre üstben, Freud’un ruhsal aygıta dair ikinci kuramında

vicdan

betimlediği üç kişilik kesiminden (agency) biridir (diğerleri ben ve altben). Üstbenin ben’le ilişkisinde oynadığı rol, bir yargıcın ya da sansürcünün rolüne benzetilebilir. Annebaba yasakları ve talepleri aracılığıyla oluşan bu yargıç ya da sansürcü, doğal olarak Ödipus karmaşasının mirasçısı olarak ortaya çıkar. Yasaklanmış olan Ödipal isteklerini doyurmaktan vazgeçen çocuk, annebabaya yönelik yatırımını onlarla özdeşleşmeye dönüştürür; yasakları içselleştirir. Bu anlamda üstben, ben’den ayrılan ve ona egemen olan bir işleyiştir (agency). Ben’in bir parçası kendini diğerinin üzerinde konumlandırır, onu eleştirel bir şekilde yargılar ve ona adeta nesnesiymiş gibi davranır. Amacı, isteklerin doyurulmasını ya da bilinçli hale gelmesini engellemektir. Bilinçsiz (unconscious) bir şekilde çalışır. İki parçalı bir yapıdan oluşur: ben-ideali ve eleştirel bölüm (agency). Üstben’in oluşumu sevecen ve hasmane Ödipal isteklerden vazgeçilmesi üzerine kurulsa da, daha sonra toplumsal ve kültürel gerekliliklerin (eğitim, din, ahlak) de katkılarıyla daha da işlenmiş hale gelir. Burada Freud’un kimi karışıklıkları önlemek için dikkati çektiği nokta, çocuğun üstbenini aslında annebabalarını değil, onların üstbenlerini örnek alarak inşa etmesi, bu yüzden de onun geleneğin ve böylece kuşaktan kuşağa yayılan, zamana dirençli tüm değer yargılarının aracı haline gelmesidir. Özetle üstben (vicdan diyelim) içimizde annebabanın (ve dolayısıyla toplumun ve kültürün) doğru ve/veya yanlış olarak gördüğü şeylerin içselleştirilmesi sonucunda ortaya çıkan denetleyici bir mekanizma olarak tanımlanabilir.

Okumaya devam et

Yalnızlık

PsikeArt, Eylül Ekim (11) 2010 (yalnızlık), sa. 11-19

Giriş

Şöyle bir sahne hayal edelim (Bu sahneyi kimden ödünç aldığımı hatırlamıyorum, Adam Philips olabilir, ancak fikir Winnicott’undur): Evin salonunda anne ve küçük çocuğu sessizce oturmaktadır. Anne koltukta örgüsünü örmektedir, çocukla bir ilgisi yok gibidir. Çocuk da halının üstünde oyuncaklarıyla kendi kendine oynamaktadır, o da anneye ilgisiz görünmektedir. Az sonra anne aklına bir şey gelmiş gibi kalkar ve mutfağa doğru seyirtir. Çocuk oyundan başını kaldırmadan, göz ucuyla annenin çıkışını izler ve oynamaya devam eder. Odada yalnızdır. Herhangi bir huzursuzluk belirtisi göstermemektedir, çünkü az sonra annenin işini bitirip geleceğini, onu odada uzun süre yalnız bırakmayacağını “bilir” (belki bilişsel değil, sezgisel ya da yaşantısal bir şekilde). Bu sahne, yalnız olma kapasitesini anlatır.

yalnızlık

Okumaya devam et

Yanılsama

PsikeArt, Kasım Aralık (12) 2014 (yanılsama), sa. 28-33

 

Her şey nasıl oluyor da böyle olabiliyor? Her gün nasıl sabah oluyor, yıldızlar nasıl gökte asılı durabiliyor, okuma yazma öğrensek de okul neden devam ediyor, büyükler bir araya geldiğinde neden hep tokalaşıyor, anneler neden şekeri gizli gizli tavada kavuruyor da bize gizli gizli veriyor, Allah nasıl her yerde olabiliyor? vs. Kimine göre felsefe, büyüyünce de sorular sormaya devam etmek demek. Ancak, sorular soranın da, yanıtlar verenin de aynı aygıt (aynı özne?) olması, hatta sorular sorup yanıtlar verenin aynı olduğunu düşünenin de aynı aygıt, yani, insan zihni olması; başka bir deyişle zihnin bilginin hem öznesi, hem de nesnesi olması, zaten ilginç olan insanlık durumunu daha da ilginç kılıyor.

yanılsama

Okumaya devam et

GÜLME

PsikeArt, Temmuz Ağustos (10) 2010 (gülmek), sa. 10-17

 

Dünyayı yöneten yedi tanrı Tanrı güldüğünde doğdular. … [Onun] kahkahalarından sonra ışık göründü. … İkinci kez katıla katıla güldü; her yer su oldu. Üçüncü gülme patlamasında Hermes göründü; dördüncüde yaratma; beşincide yazgı; altıncıda zaman. Sonra, yedinci gülüşten önce Tanrı’ya korkunç bir ilham geldi, ama o kadar kuvvetle güldü ki, gözyaşlarından insan ruhu doğdu. (M.Ö. 3. yy’da yazılmış bir Mısır papirüsü’nden)

GİRİŞ

Yıllar önce, Umberto Eco’nun Gülün Adı kitabını okuyup bitirdiğimde, olayların geçtiği manastırdaki onca gizemli cinayetin ardında Aristo’nun “gülme” ile ilgili yazdıklarını “okurlardan” gizleme çabası olduğunu öğrenince şaşırdığımı itiraf etmeliyim. Okumayanlar için kitabın sonunu söylemiş oldum ama, bu saate kadar okumayanlar kaldıysa, yapabileceğim bir şey yok, ne yazık ki… Romanda, gizemli bir şekilde art arda rahiplerin öldüğü bir manastıra gelen “sorgucu”, ölen rahiplerin kütüphanedeki bu yazıları okudukları için öldüklerini anlıyordu,

gülmek

Okumaya devam et

AYRILIK

PsikeArt, Temmuz Ağustos (34) 2014 (ayrılık), sa.

Bağlanma ve Ayrılık: Bowlby ve Robertson “Vakası”

PsikeArt için bir konu belirlenip yazı talep edildiğinde, önce o konuyla ilgili bulabildiğim makaleleri okumaya, kitaplara göz atmaya çalışırım. Genelde hepsi bitmez tabii, çoğu eksik, okunmadan, hatta bakılmadan kalır, ama seçerek okuduğum birkaç makale, konuyu düşünmeme ve üstünde bir şeyler karalamama yeterli olur. Ayrılık üzerine yazmaya başlarken de birkaç makale okudum. Bunlardan özellikle birini,

ayrılık

Okumaya devam et

İletişim

444 7000
Salı: 09:00-18:00
Perşembe: 09:00-18:00

Kategoriler

Blogdaki Yazıların ve Görsellerin Yasal Kullanımı Hakkında

© Hakan Atalay ve hakanatalay.wordpress.com. 2011-2019.

Bu malzemenin bir açıklamada bulunmadan ve yazardan yazılı izin almadan yetkisizce kullanılması ve/veya çoğaltılması yasaktır. Özgün içeriğe uygun ve özgül bir yönlendirme yapılması, [Hakan Atalay]ın ve [hakanatalay.wordpres.com]un tam ve açık kaynak gösterilmesi hallerinde alıntılar ve bağlantılar kullanılabilir.

Akbank Sanat'ta Yapay Zeka ve Aşk üzerine panel.
FB TV'de Depresyon üzerine söyleşi.
Follow Hakan Atalay on WordPress.com