Paranoya, psikiyatrinin “üvey evladı”, hatta cami önüne bırakılmış bebeği gibidir… Şizofreniler belki de belirtilerinin tuhaflığı, kişide oluşturduğu yıkımın düzeyi, genel nüfustaki sıklığı, vb. çeşitli nedenlerle üzerinde çok düşünülmüş, çok çalışılmış, tanısı ve tedavisi için çok emek harcanmış bir rahatsızlıklar toplamı iken, -en azından düşünce alanında- şizofrenilerdeki kadar tuhaf belirtiler üreten paranoya durumlarının nedenleri ve tedavisi konusunda belirsizlik büyük ölçüde sürmektedir. Ayrıca, “şizofreni” terimi üzerindeki “damgalanma”nın sürmesine rağmen bu ad sınıflandırma sistemlerinde korunurken, “paranoya” terimi çıkarılmıştır. (“Bastırılmıştır” diyebilir miyiz?). Artık psikiyatride “paranoya” diye bir “hastalık” yoktur; onun yerini “sanrılı (ya da ‘hezeyanlı’) bozukluklar” almıştır.
Amerikan Psikiyatri Derneği’nin geçen yıl (2013) güncellenmiş sınıflandırma sisteminde (DSM-V) “sanrılı bozukluklar”ın başlıca özellikleri olarak aşağıdakiler sıralanmıştır:
A. En az bir ay süren bir (ya da daha fazla) sanrının bulunması
B. Şizofreni A ölçütlerinin hiçbir zaman karşılanmaması
C. Sanrının ve onun yan sonuçlarının dışında işlev görmenin belirgin şekilde bozulmaması ve davranışın görünür şekilde tuhaf ya da acayip olmaması.
(Sanrı/hezeyan: Dış gerçekliğe ilişkin doğru olmayan çıkarımlara dayalı yanlış inanç; bu inanç diğer hemen herkesin inandığı şeylere karşı savunulur ve apaçık aksine kanıtlar bulunmasına karşın sürdürülür. Gene bu inanç, kişinin kültürünün ya da alt kültürünün diğer üyeleri tarafından olağan olarak kabul edilmez. Sözgelimi, dinsel bir inancın bir parçası değildir. Bunlar eşin sadakatsizliğine yönelik “kıskançlık”, tanrıyla özel bir ilişkisi olduğu gibi “büyüklenmeci”, izlendiği/kendisine komplo kurulduğu gibi “kötülük görme”, çevreki şeylerin kendisi için anlam kazandığı “alınma” sanrıları … gibi çeşitli şekillerde olabilir.)
Devamını oku: Psikiyatri
Yorumlar kapatıldı.