Psikiyatrik Rahatsızlıklarda Zaman (devam)
Zaman algısının bütünüyle bozulduğu psikiyatrik durumlar, beyinde gösterilebilir kusurların tespit edildiği bunama gibi haller ile şizofreni gibi ciddi ruhsal rahatsızlıklardır.
Söylemeye bile gerek yok, bunama halinin beyinde oluşturduğu tahribat dikkat, yönelim, bellek gibi bilişsel işlevlerde geriye dönüşsüz hasarlara neden olduğundan, bu tür işlevlerin düzgün çalışmasına ihtiyacı olan zaman algısının bozulması şaşırtıcı değildir. Fakat henüz psikopatolojisi ve nöropatolojisi (psişik ve nöronal temelleri) tam olarak açığa çıkarılamamış bir hastalık olduğundan, şizofrenide zaman algısıyla ilgili sorular güncelliğini korumaktadır. Şizofreninin kişilerin olayları düzenlemesini, öngörmesini, planlamasını ve harekete geçmesini sağlayan dorsolateral frontal korteks (alın lobunun arka yan bölümü) gibi ön beyin bölgelerinde ve olayların duygusal kaydını (anlamını) tutan ve saklayan amigdala (badem) gibi beyin bölgelerinde sorun oluşturduğunu gösteren çalışmalar vardır. Bunlara bakılırsa, şizofrenisi olan kişiler zamanın (ve aslında mekanın da) ardışıklığı duygusunu yitirmişlerdir. Şizofreni regresif (gerilemeli) bir süreçtir. Hastane koğuşlarının bir köşesinde ya da yataklarında cenin pozisyonunda yatan şizofrenler bunu gösterirler, yani anne karnına dönmek istediklerini, hatta belki de o anda orada olduklarını. Bu gerileme, yani eski ruh hallerine geri dönüş, aynı zamanda ruhun tümüyle bilinçdışı olduğu zamanlara da bir geri dönüştür. Bilinçdışının temel özelliklerinden biri ise, zaman tanımamasıdır: Bilinçdışının zamanı, zamanın olmaması ile belirlidir. Orada önce, şimdi ve sonra, dün, bugün ve yarın yoktur. Dünün arzuları bugün hâlâ yaşıyorlarmış gibi gerçekleşmek isterler -o halde bugün sahiden yaşıyorlardır. Bu yüzden, şizofrenlerde görülen zaman yönelimi bozuklukları aslında onların bu bilinçdışı zamana “düşmüş” olmalarından kaynaklanıyor olabilir.
…ısısını giderek kaybeden ve ölen bu iç karartıcı evren tablosu, evrenin geçmiş evrimi hakkında bildiğimiz ya da bugün gördüğümüz her şeyle doğrudan çelişir. Maddenin belli bir mutlak denge durumuna meylettiği fikri, bizzat doğanın kendisine aykırıdır. Bugün evren herhangi bir denge durumunda olmaktan çok uzaktır, ve böyle bir durumun ne geçmişte varolduğuna ne de gelecekte varolacağına dair en küçük bir belirti bile yoktur. Bilimsel teorileri açıkça kanıtlanmış bir uygulama alanı buldukları sınırların ötesine genişletmeye dönük girişimlerde bulunulduğunda neler olabileceğinin bir başka örneğidir bu.
…yasa, eğer kendi hallerine bırakılırsa, şeylerin artan entropiye dönük bir eğilim taşıdığını söyler. 1960’larda, Ilya Prigogine ve diğerleri, gerçek dünyada atomların ve moleküllerin neredeyse hiçbir zaman “kendi hallerine bırakılmamış” olduklarını fark ettiler. Her şey diğer her şeyi etkiler. Atomlar ve moleküller neredeyse her zaman dışarıdan madde ve enerji akışının etkisine açıktırlar, ki eğer yeterince güçlüyse, bu akış, termodinamiğin ikinci yasasının varsaydığı görünüşte karşı konulmaz düzensizlik sürecini kısmen tersine çevirebilir. Aslında, doğa yalnızca dağılma ve bozunmanın değil, tam zıt süreçlerin de sayısız örneğini sunar; kendi kendini örgütleme ve büyüme. Odun çürür ama ağaçlar büyür.
Depresyon ise, ruh haliyle birlikte her şeyin çökkünleştiği…. yavaşladığı bir rahatsızlıktır. Düşüncelerin akışı yavaşlar, içeriği yoksullaşır. Hayat bir yüke dönüşmeye başlar…. zaman….. hiç….. geçmez. boşluk
Manidezamanokadarhızlıakarki,yetişemez insan.
Alkol bağımlısı, “alkolün işine değil, işinin alkole engel olduğunu” düşünmeye başlayan kişidir. Alkol alacağı zamanı, iple çeker; bu ip ister ıstıraba bandırılmış olsun ister hazza.
Panik bozukluğu olan hastalar zamanlarını hastanelerin acil servislerinde geçirmeyi tercih ederler. Onların zamanlarını, iki panik atak arasındaki süreler belirler.
Obsesif (saplantılı) kişi, hayatını tuvalete yetişme ya da yetişememe, dışkısını tutarak bekletme, oyalanma ya da hemen yapıverme ikilemleri etrafında örer. Bu yüzden
kimi zaman öyle dakiktir ki şaşırtır
kimi zaman beklemekten bezdirir
Kendisi de bu ikilemlerden yorgun düşen saplantılı kişi, en iyisinin zamanı iptal etmek olduğunu düşünür: Biraz önce elektrik düğmesini açarak öldürdüğü babasını, aynı düğmeyi yeniden kapatarak hayata döndürmeyi dener. Fakat o da belki tüm insanlar gibi zamanın bir yönü olduğu yanılgısına kapıldığından, hiçbir zaman eyleminin sonuçlarından emin olamaz. Böylece ellerini sürekli yıkayarak kirlenmemiş olduğu bir zamana, hesap cetvellerini sürekli kontrol ederek hatasız olduğu bir zamana geri dönmeye çalışır.
Oysa, şizofrenlerin de bildiği gibi, belki gerçekten de zamanın bir yönü yoktur.
Eğer öyle olsaydı “bir bütün olarak evrenin kaçınılmaz bir entropi durumuna meyletmesi gerektiği” anlamına gelirdi. Yani, “tüm evrenin kaçınılmaz olarak bir denge durumuyla, yani her yerde aynı sıcaklığa sahip bir durumla sonlanması” gerekirdi. “Yıldızlar yakıtlarını tüketir, tüm yaşam yok olur”du. “Isısını giderek kaybeden ve ölen bu iç karartıcı evren tablosu, evrenin geçmiş evrimi hakkında bildiğimiz ya da bugün gördüğümüz her şeyle doğrudan çelişir.” Çünkü “maddenin belli bir mutlak denge durumuna meylettiği fikri, bizzat doğanın kendisine aykırıdır.” Termodinamiğin zamanı, “kolayca dönüşüme uğramayan bir duruma indirgenmeyi ve ölümü çağrıştır”maktadır.
O zaman şu soru sorulmalıdır: “Bu durum, örgütlenmeye ve hatta gittikçe artan bir karmaşıklıkta örgütlenmeye dönük içsel bir eğilim taşıyan yaşam olgusuyla nasıl örtüşmektedir?” Yanıt, “bozunmanın yanında büyüme ve gelişmenin de bulunması”dır. “Yaşam vardır ama ölüm de vardır. Ve aslında bu çelişik eğilimler birbirlerine sıkı sıkıya bağlıdır. Birbirinden ayrılamazlar.”
Ve şizofreni bizi bir kez daha şaşırtır.
Yorumlar kapatıldı.