PsikeArt, Ocak Şubat (15) 2011 (depresyon), sa. 40-50

Depresyonun bedenimizdeki, daha doğrusu merkezî sinir sistemimizdeki biyolojik belirleyicileri ve göstergeleriyle (nörobiyolojisiyle) ilgili bilgilerimizi gözden geçirmeden önce, birkaç noktayı açıklığa kavuşturmak iyi olur. Her şeyden önce, “depresyon” dediğimizde, ne sadece “üzüntü” gibi bir duygu durumundan, ne de diyabet gibi tıp içinde kalarak -hiç değilse büyük ölçüde- anlaşılabilecek bir “hastalık”tan söz ediyoruz. Bugün psikiyatride kullanılan biçimiyle, alkol ya da keyif verici diğer maddelerin kullanımının ya da tıbbî düzensizliklerin sonucu olarak ortaya çıkan depresif (çökkün) ruh hallerinin yanısıra, iki-uçlu bozukluk (manik-depresif hastalık), tek-uçlu yineleyen depresyon, distimi, depresif uyum bozukluğu gibi çökkün duygu durumunun egemen olduğu hastalıklarda görülen depresyon, belli tanı ölçütleriyle tanımlanan bir klinik tabloya verilen addır. Ancak, bu tanımlanmış / operasyonelleştirilmiş haliyle bile “depresyon”u anlamak için, onun tek bir hastalıktan ibaret tıbbî bir durum olmadığını akılda tutmak gerekir. Bu haliyle “depresyon”, belli tanı ölçütlerini dolduran, başka bir deyişle, görünürde belli ortak özellikleri paylaşan çeşitli ruh hallerinin ortak adı olarak tanımlanabilir. Bunun önemi, depresyona dair bilgilerin tümünün, ister klinikte yürütülmüş tanı ve tedavi çalışmaları, isterse hayvanlarla yapılmış laboratuar çalışmaları olsun, çeşitli depresyonları içeren karmaşık bir olgular kümesinden elde edilmiş olmalarıdır. Bu nedenle, bir yandan farklı olguları inceledikleri halde aynı olguyu inceledikleri varsayıldığı için, öte yandan hem farklı insan gruplarında, hem de hayvanlarda yapıldığı halde tüm tanı ve tedavi çalışmalarının sonuçları tüm insanlar için geçerliymiş gibi davranıldığı için, aşağıda yazılanlar ihtiyatla değerlendirilmelidir. Bütün bunlara ek ve belki daha önemli olarak, depresyon gibi nüfusun tümünde bu kadar yaygın görülen bir “ruhsal durum”u hastalık olarak ele alıp incelemenin sosyal, ekonomik, politik, tarihsel, mantıksal ve felsefî temelleri mutlaka sorgulanmalıdır.
Devamını oku: Psikiyatri
Yorumlar kapatıldı.