
Bowlby’nin bugünlerde psikolojide genel bir kabul gören “bağlanma kuramı”, ilk zamanlarında “ben (ego) psikolojisi” yanlıları (özellikle Anna Freud) ile aralarında bir yarılmaya yol açmıştı. Bu yarılma büyük ölçüde bağlanma kuramı ile psikanalitik kuramın cinsellik ve sevgiye yönelik farklı bakış açılarına bağlıydı. Bowlby’nin görüşleri içgüdüsel/duygusal kumanda sistemlerinin işleyişi konusunda çağdaş nöropsikanalitik görüşlere çarpıcı bir şekilde benziyordu. Ona göre, birbiriyle etkileşim halinde olan (bağlanma, cinsellik, bağ kurma (affiliation), bakım verme, araştırma, boyun eğme ya da egemenlik kurma, saldırganlık gibi) çok sayıda davranışal ya da güdülenimsel sistem vardı. Her biri ilişkilere ve nesnelere kendine göre farklı yollardan gidiyordu ve bir sistemin diğerini etkinleştirmesi gerekmiyordu. Gelişim ilerledikçe, sistemlerin kendi aralarında da etkileşim oluyor ve herhangi bir sistemin karakteristiği olan davranış daha karmaşık hale geliyordu.
Bağlanma kuramının Bowlby ile ego psikolojisi yanlıları arasındaki yarılmayı pekiştiren yönü, haz ilkesinin insan bağlanmasının asıl itici gücü (motivator) olduğu görüşünü reddetmesiydi. Öyle ki, Anna Freud şöyle yazmıştı:

“Anne bağlanması ile haz ilkesi arasında, sanki bunlar aynı düzlemdeki zihinsel fenomenlermiş gibi, bir öncelik mücadelesi varsaymak bana pek pratik görünmüyor… Bu kendine özgü yanlış anlama giderilince Dr. Bowlby ile bizim konuyu ele alışımız birbirine ilk bakışta göründüğünden daha fazla yakınlaşır.”
Freud A. Discussion of Dr. Bowlby’s paper “Grief and mourning in infancy and early childhood”. Psychoanalytic Study of the Child 1960; 15: 53-62.
Uzun bir süre beklenen bu yakınlaşmanın gerçekleşmediği ve Bowlby’nin bu süre içinde gerek literatürde, gerekse psikanalitik kurumlarda gölgede kaldığı, ancak, tüm gerçekler gibi, son zamanlarda bağlanma kuramının da bir şekilde aydınlığa çıktığı, başka bir deyişle, değerinin yeniden keşfedildiği, hatta giderek güncel sinirbilim ve psikanaliz çalışmalarının ana konularından biri haline geldiği söylenebilir.
Şimdi esas mesele, bağlanma sisteminin mi, yoksa cinsel sistemin mi başat olduğu değil, bu ikisinin temsil dünyası düzeyinde birbirleriyle nasıl bütünleştiğini ya da bütünleşmekte yetersiz kaldığını anlamaktır.
Kaynak: Yovell Y. Is There a Drive To Love? Neuropsychoanalysis 2008; 10(2): 117-144.
Tartışma
Henüz yorum yapılmamış.