//
Arşiv

Affect

This tag is associated with 1 post

His, Duygu, Etki (Duygulanım)

[Mizah çalışmaları, stand-up komedi ve kültürel çalışmalar alanında çalışan Prof. Eric Shouse’nin (East California Üniversitesi) özellikle Massumi’den (ve Spinoza’dan) yola çıkarak His, Duygu ve Duygulanım/Etki üzerine yazdığı yazının çevirisi.]

AFFECT (ETKİ, DUYGULANIM)/AFFECTION (DUYGULANIM, ETKİLEME, TEESSÜR) Her iki kelime de kişisel bir hisse (Deleuze ve Guattari’de sentiment) işaret etmez. L’affect (Spinoza’nın affectus‘u) etkileme ve etkilenme (affect and be affected; teessür ve müteessir olma) yeteneğidir. Bedenin bir deneyimsel durumundan diğerine geçişine karşılık gelen ve o bedenin hareket etme kapasitesinde bir artış veya azalmayı belirten ön-kişisel (prepersonal) bir yoğunluktur. L’affection (Spinoza’nın affection’u) etkilenen beden ile etkileyen ikinci bir beden arasındaki bir karşılaşma olarak düşünülen bu tür her bir durumdur (Massumi, Plateaus xvi).

His (feeling) ve etki (affect, duygulanım), rutin olarak birbirinin yerine kullanılsa da, etkiyi (affect) hisler ve duygularla karıştırmamak gerekir. Brian Massumi’nin Deleuze ve Guattari’nin A Thousand Plateaus adlı eserine yazdığı giriş bölümündeki etki (affect) tanımının açıkça belirttiği gibi, etki kişisel bir his değildir. Hisler (feeling) kişisel ve biyografiktir, duygular (emotion) toplumsaldır ve etkiler (affect) ön-kişiseldir (prepersonal). Bu makalenin geri kalanında, önceki cümleyi açmaya ve hisler, duygular ve etkiler/duygulanımlar arasında yaptığım ayrımın neden bilgiçlikten daha fazlası olduğunu gösterecek bazı örnekler sunmaya çalışacağım.

His (feeling), önceki deneyimlerle karşılaştırılıp etiketlenmiş bir duyumdur (sensation). Kişisel ve biyografiktir, çünkü her insanın hislerini yorumlarken ve etiketlerken içinden çekip çıkarabileceği kendine özgü bir dizi önceki duyumu vardır. Bebek hem dilden, hem de biyografiden yoksun olduğu için, hisler deneyimlemez. Yine de, neredeyse her ebeveyn herhangi bir kuşku duymadan çocuğunun hisleri olduğunu ve bunları düzenli olarak ifade ettiğini belirtecektir (ebeveynin aslında hakkında tanık olduğu şey, kısaca söylemek gerekirse, etkidir).

Duygu (emotion), bir hissin yansıtılması/gösterilmesidir. Hislerin aksine, duygunun gösterilmesi gerçek veya sahte olabilir. Hisler ve duygular arasındaki ayrım, Paul Ekman tarafından yapılan ve Amerikan ve Japon denekleri yüz ameliyatı tasvir eden filmler izlerken videoya çeken bir deneyle aydınlatılmıştır. Tek başlarına izlediklerinde, her iki grup da benzer ifadeler sergilemiştir. Gruplar halinde izlediklerinde, ifadeler farklıydı. Duyguyu dünyaya yayınlarız; bazen bu yayın içsel durumumuzun bir ifadesidir ve diğer zamanlarda sosyal beklentileri karşılamak için uydurulur. Bebekler, duyguları deneyimlemek için biyografiye ya da dil becerilerine sahip olmasalar da duygularını sergilerler. Bebeklerin duyguları, doğrudan etki (affect) ifadeleridir.

Etki (affect), bilinçsiz bir yoğunluk (intensity) deneyimidir; bir anlık biçimlenmemiş ve yapılandırılmamış potansiyeldir. Etki dilde tam olarak kavranamadığından (realise) ve her zaman bilincin önünde ve/veya dışında olduğundan, bu makaledeki üç temel terimden (his, duygu ve etki) en soyut olanı etkidir (Massumi, Parables). Etki, bir deneyimin niteliğine nicel bir yoğunluk boyutu ekleyerek bedenin belirli bir koşulda kendini eyleme hazırlama yoludur. Bedenin, dilde tam olarak yakalanamayan kendine özgü bir grameri vardır, çünkü “sadece atımları veya ayrık uyarımları özümsemez; bağlamları da içine katar…” (Massumi, Parables 30). Bu daha da soyutlaşmadan bebek örneğine geri dönelim.

Bir bebeğin duyumları bilişsel olarak işleyebileceği bir dil becerisi veya bedeninde sürekli yayılan duyumların akışını değerlendirirken yararlanabileceği bir geçmiş deneyim tarihi yoktur. Bu nedenle, bebek yoğunluklara dayanmak zorundadır (bu, Massumi’nin etki (affect) ile eş tuttuğu bir terimdir). “Etkiler  (duygulanım, affect), organizmaya dokunan belirli bir uyarımın yoğunluğunun veya eğim derecesiinin bir benzerini üretmek üzere birlikte hareket eden yüz kaslarını, iç organları, solunum sistemini, iskeleti, otonomik kan akışı değişikliklerini ve seslendirmeleri içeren, birbiriyle ilişkili tepki kümelerinden oluşur” (Demos 19). Buradaki anahtar nokta, bebek için etkinin/duygulanımın (affect) doğuştan olmasıdır. Bebekler, yüz ifadesi, solunum, duruş, renk ve seslendirmeler yoluyla, kendilerine etki eden uyarımların yoğunluğunu ifade edebilirler. Bu nedenle, ebeveynler çocuklarının duygu (emotion) ifade ettiğini söylediklerinde haklıdırlar. Öte yandan, küçük yavrulara hisler (feeling) atfettiklerinde yanılıyorlar. Yavrularının hissetmek için ne biyografileri, ne de dilleri vardır. Çocukluktan yetişkinliğe geçiş, bir ölçüde duygunun (emotion) gösterimini bilinçli kontrol altına almayı öğrendiğimiz bir geçiştir. Ancak, etkiler (affect) bilinçsiz ve biçimsiz olmaya devam ederler ve “bireyin çok az kontrolü olduğu etkenler tarafından kolayca uyandırılırlar..” (Tompkins 54). Bebek için etki (affect) duygudur (emotion), yetişkin için etki (affect) hisleri (feeling) hissettiren şeydir. Bir hissin (niteliğin) yoğunluğu (niceliği) kadar günlük hayatlarımızın arka plan yoğunluğunu (hiçbir deneyime gerçekten kendimizi ayarlamadığımızda deneyimlediğimiz yarı-hissedilen, devamlı nicelik/nitelik uğultusunu) belirleyen şey de budur.

Etkinin (duygulanımın) yetişkinlerin hayatlarında, duyguları üzerinde bilinçli bir kontrol kazandıktan sonra bile anlamlı bir şekilde nasıl işlemeye devam ettiğini anlamak için en basit yollardan biri, etki (affect) sistemi kontrolden çıkmış bir bireye bakmaktır. Nörolog Oliver Sacks böyle bir kişiyle deneyimini anlatmıştı. Bu, kalça kırığı geçiren yaşlı bir hastaydı. Bu olay kırık bacağının uzun bir süre hareketsiz kalmasına neden olmuştu. Sacks onunla çalışmaya başladığında, kadın üç yıldır bacağındaki hisleri henüz geri kazanmamıştı. Bacağını bilinçli olarak hareket ettiremiyordu ve onu “eksik” hissediyordu. Ancak, müzik duyduğunda ayağını ritme uyarak istemsizce yere vuruyordu. “Bu, müzik terapisi olasılığını akla getirdi; sıradan fizyoterapi hiçbir işe yaramamıştı. Destek (yürüteç vb.) kullanarak, onu yavaş yavaş dans etmeye ikna edebildik ve sonunda üç yıldır işlevsiz olmasına rağmen bacağının neredeyse tamamen iyileşmesini sağladık” (Sacks 170-1).

Önceki öyküdeki kadın olağan bilinçli mekanizmalar yoluyla bacağını oynatamıyordu, çünkü bacağın bedenin bilinçli farkındalığıyla ya da “derin-duyuyla” bağlantısı kopmuştu. Derin-duyu, “bedenin hareketli kısımlarından (kaslar, tendonlar, eklemler), bunların konumlarının, tonüslerinin ve hareketlerinin, fakat otomatik ve bilinçdışı oldukları için bizden gizli bir tarzda ve sürekli olarak takip edildiği ve ayarlandığı, sürekli fakat bilinçsiz duyu akışı”dır (Sacks, 43). Etki derin-duyuya yoğunluk ya da bir ivedilik hissi (sense) katar, (hatırası kısmen bedende depolanmış olan) müziğin bu kadın tek başına olduğunda hareket ettiremediği bacağını hareket ettirebilmesinin nedeni budur.

Bacağı kendi başına dans eden kadının öyküsü hakkında dikkate değer olan şey bu kendine özgü olguda etkinin iradeyi alt etmesi değil, bunun etkinin her zaman iradenin ve bilincin önüne geçmesinin bir örneği olmasıdır (Massumi, Parables 29). Herhangi bir anda yüzlerce, belki binlerce uyaran insan bedenine çarpar ve beden bunların hepsini aynı anda içine alarak ve onları bir yoğunluk olarak kaydederek yanıt verir. Etki, bu yoğunluktur. Bebekte saf ifadedir, erişkinde saf potansiyeldir (verili bir durumda bedenin harekete geçmeye hazır olmasının bir ölçüsüdür). Silvan Tomkins etkinin biyolojik durumuna dair farkındalığımızı yükselterek bilinci etkileme gücüne sahip olduğunu anlatır:

Etkinin mekanizması, bu açıdan ağrının mekanizması gibidir. Elimizi kesseydik, kanadığını görseydik, fakat doğuştan ağrı reseptörlerimiz olmasaydı, onarım gerektiren bir şey yapmış olduğumuzu bilirdik, fakat bir aciliyet duymazdık. Arabamızın ayar gerektirmesi gibi, daha fazla zamanımızın olduğu sonraki haftaya kadar bekletebilirdik. Fakat ağrının mekanizması, etkinin mekanizması gibi, onu aktive eden yaralanmaya dair farkındalığımızı  o kadar yükseltir ki endişelenmeye, hem de hemen endişelenmeye mecbur kalırız (Tomkins 88).

Etki olmazsa, hisler “hissetmez”, çünkü yoğunluğu yoktur, ve hisler olmazsa akılcı karar verme sorunlu hale gelir (Damasio 204-22).  Kısaca, etki bedenlerimiz, çevremiz ve diğerleri arasındaki ilişkinin ve etki deneyime dönüşürken hissettiğimiz/düşündüğümüz öznel deneyimin belirlenmesinde önemli bir rol oynar. 

Tüm bunlar medya ve kültürel çalışmalarla ilgilenen bireyler için ne anlama geliyor? Bu, “medya etkileri”ni (media effects) ideolojinin iletimi açısından betimlemenin kimi zaman post hoc ergo propter hoc (bundan sonra, dolayısıyla bunun yüzünden) yanılgısına neden olması anlamına gelir. Bu Massumi’nin etki/etkileme (affect/affection) tanımlarındaki ikinci terimle ilgilidir. Etkileme (affection) etkinin bedenler arasında aktarıldığı süreçtir. Etkinin aktarılması enerjilerimizin kendimize yetmeediği anlamına gelir. “Birey” ile “çevre” arasında güvenli bir ayrım yoktur (Brennan 6). Etki hislerden ve duygulardan farklı olarak biçimlenmemiş ve yapılanmamış olduğundan bedenler arasında aktarılabilir. Etkinin önemi, birçok durumda bilinçli olarak alınan mesajın o mesajın alıcısı için mesajın kaynağıyla bilnçsiz duygulanımsal (affective) rezonansından da haz önemli olabilmesine dayanır.

Müzik, duyumların bedene çarpmasının yoğunluğunun insanlar için anlamın kendisinden daha fazla “anlam” ifade edebileceğinin belki de en net örneğini sunar. Jeremy Gilbert’in dediği gibi, “Müziğin belirlenebilen, betimlenebilen ve tartışılabilen, fakat anlama sahip olmakla aynı şey olmayan fiziksel etkileri (effects) vardır ve müziğin kültürde nasıl işlediğini anlamaya dönük herhangi bir girişim… bunları anlamlara indirgemeye çalışmadan etkiler üzerine bir şeyler söyleyebilmelidir.” Çoğu zaman bireylerin müzikten aldıkları haz, anlamın iletilmesiyle daha az, belli bir müzik parçasının onları “harekete geçirme” biçimiyle çok daha fazla ilgilidir. Anlamların önemli olmadığını yanlış olsa da, müziğin kültürel etkilerini kavramaya çalışırken biyolojinin rolünü görmezden gelmek de aynı derecede aptalca olacaktır. Elbette müzik etkiyi aktarma potansiyeline sahip olan tek ifade biçimi değildir. Yüz ifadelerinin, solunumun, ses tonunun ve duruşun algılanabilir olduğu her iletişim biçimi etkiyi artırabilir ve bu liste şu anda deneyimlemekte olduğumuz iletişimin dışında kalan hemen her türlü aracılı iletişim biçimini içerir.

Etkinin aktarılmasının bir kişinin hislerinin başkalarının hisleri haline gelmesi anlamına gelmediğini açıklığa kavuşturayım. Etkinin aktarılması bedenlerin birbirini etkileme biçimiyle ilgilidir. Bedenimiz bir bağlama katıldığı ve (gerçek ya da sanal) bir başka beden o bağlamda yoğunluk ifade ettiğinde bir yoğunluk bir başkasına katılır. Beden içine girdiği bağlamın yoğunluğuyla rezonansa girerek belirli bir duruma uygun şekilde yanıt vermeye hazır olduğundan emin olmaya çalışır. Etkinin her yerde bulunduğu düşünülürse, birçok medya biçiminin gücünün onların ideolojik etkilerinde değil, içerikten ya da anlamdan bağımsız duygulanımsal (affective) rezonanslar yaratma yeteneklerinde yattığını unutmamak gerekir.

Etkinin gücü, biçimlenmemiş ve yapılanmamış (soyut) olmasında yatar. Etkiyi hislerin ve duyguların olmadığı şekilde aktarılabilir kılan, “soyutsallığı”dır (abstractivity) ve potansiyel olarak böylesine güçlü toplumsal kuvvet olmasının nedeni aktarılabilir olmasıdır. Etkiyi hislerle ve duygularla karıştırmamanın önemli olmasının ve Lawrence Grossberg’in “duygulanımsal yatırımlar” teriminin pek de mantıklı olmadığı konusunda Brian Massumi’yle hemfikir olmamın nedeni budur. Massumi’nin öne sürdüğü gibi etki “biçimlenmemiş ve yapılanmamış” ise ve her zaman bilinçli farkındalığın önünde ve/veya dışındaysa, insan nasıl ona “yatırım” yapabilir (Parables 260)? Yatırım önseziyi ve bir yatırma yerini varsayar; etki de düşünceden önce gelir ve elektrik kadar stabildir. Bu, etkinin belki zenginleştirici biçimlerinin daha yaygın olduğu pratiklerin bulunmadığını söylemek değildir, sadece bu pratiklere katılan kişilerin etkiye yatırım yapmamaları demektir. Elbette kültürel çalışmaların derslerinden biri, umuda yatırım yapmanın daha önce insanları harekete geçirmiş olmasıdır.

Shouse, E. (2005). Feeling, Emotion, Affect. M/C Journal, 8(6). https://doi.org/10.5204/mcj.2443

Ek:

  • Brian Massumi (d. 1956). Kanadalı felsefeci ve sosyal kuramcı. Deleuze ve Guattari’nin İngilizce konuşan dünyaya tanıtılmasında etkili oldu. Disiplinlerarası bir alan olan etki/duygulanım çalışmaları alanının gelişmesinde de önemli bir rol oynadı. En bilinen yapıtı: Parables for the Virtual: Movement, Affect, Sensation (2002).
  • Silvan Tomkins (1911-1991). Etki/duygulanım kuramı (affect theory) ve betik kuramı (script theory) geliştiren psikolog ve kişilik kuramcısı. En bilinen yapıtı: Affect Imagery Consciousness (1991).

Kaynaklar:

Brennan, Teresa. The Transmission of Affect. Cornell U. P., 2004.

Damasio, Antonio. Descartes’ Error. 1994. Quill, 2000.

Demos, Virginia E. “An Affect Revolution: Silvan Tompkin’s Affect Theory.” Exploring Affect: The Selected Writings of Silvan S. Tompkins. Ed. Virginia E. Demos. Press Syndicate of the U. of Cambridge, 1995: 17-26.

Ekman, Paul. “Universal and Cultural Differences in Facial Expression of Emotion.” Nebraska Symposium on Motivation. Ed. J. R. Cole. U of Nebraska P, 1972: 207-83.

Gilbert, Jeremy. “Signifying Nothing: ‘Culture’, ‘Discourse’ and the Sociality of Affect. Culture Machine 2004. http://culturemachine.tees.ac.uk/>.

Massumi, Brian. “Notes on the Translation and Acknowledgements.” In Gilles Deleuze and Felix Guattari, A Thousand Plateaus. U of Minnesota P, 1987.

———. Parables for the Virtual. Durham: Duke UP, 2002.

Sacks, Oliver. A Leg to Stand On. Touchstone, 1984.

Tompkins, Silvan. Exploring Affect: The Selected Writings of Silvan S. Tompkins. Ed. Virginia E. Demos. Press Syndicate of the U of Cambridge, 1995.

İletişim

444 7000
Salı: 09:00-18:00
Perşembe: 09:00-18:00

Kategoriler

Blogdaki Yazıların ve Görsellerin Yasal Kullanımı Hakkında

© Hakan Atalay ve hakanatalay.wordpress.com. 2011-2019.

Bu malzemenin bir açıklamada bulunmadan ve yazardan yazılı izin almadan yetkisizce kullanılması ve/veya çoğaltılması yasaktır. Özgün içeriğe uygun ve özgül bir yönlendirme yapılması, [Hakan Atalay]ın ve [hakanatalay.wordpres.com]un tam ve açık kaynak gösterilmesi hallerinde alıntılar ve bağlantılar kullanılabilir.

Akbank Sanat'ta Yapay Zeka ve Aşk üzerine panel.
FB TV'de Depresyon üzerine söyleşi.
Follow Hakan Atalay on WordPress.com