PsikeArt, Mayıs Haziran (22) 2012 (mizah), sa. 14-19
Giriş
PsikeArt’tan “Mizah” konulu bir yazı istendiğinde (daha doğrusu, Emin Bey “mizahla ilgili bir yazı” istediğinde), aklımdan “’Gülme’ sayısına zaten yazmamış mıydık? Bu ‘mizah’ da nereden çıktı?” diye geçmedi değil. Ve belki de bu nedenle, ama belki de “başka işler vardı”, “zaman yoktu”, “Emin Bey sayıyı bir şekilde kotarır”, vb. nedenlerle, konuyu unuttum gitti. Yazı gönderme süresi bitmiş ve ben, kimi zaman zihnimi -belli belirsiz- meşgul eden bu görevin geçip gitmiş olmasından dolayı tam rahatlamıştım ki, Emin Bey’in kısa mesajı geldi: “İyi aksamlar hakan yazini acele bekliyorum.”
Gülsem mi, ağlasam mı, bilemedim. Bu saatten sonra oturup yazmaya başlasam komedi, yazı göndermemekle Emin Bey’e yaşattığım şeyse, bir trajedi gibi görünüyordu. Acaba traji-komik bir şey yapabilir miydim? Yaptım: Bu saatten sonra oturup yazdım, yayımlanmama olasılığını unutmadan, suçluluk hissinden kurtulmanın başka yolunu da bulamadan…

PsikeArt, Temmuz Ağustos (10) 2010 (gülmek), sa. 10-17
Dünyayı yöneten yedi tanrı Tanrı güldüğünde doğdular. … [Onun] kahkahalarından sonra ışık göründü. … İkinci kez katıla katıla güldü; her yer su oldu. Üçüncü gülme patlamasında Hermes göründü; dördüncüde yaratma; beşincide yazgı; altıncıda zaman. Sonra, yedinci gülüşten önce Tanrı’ya korkunç bir ilham geldi, ama o kadar kuvvetle güldü ki, gözyaşlarından insan ruhu doğdu. (M.Ö. 3. yy’da yazılmış bir Mısır papirüsü’nden)
GİRİŞ
Yıllar önce, Umberto Eco’nun Gülün Adı kitabını okuyup bitirdiğimde, olayların geçtiği manastırdaki onca gizemli cinayetin ardında Aristo’nun “gülme” ile ilgili yazdıklarını “okurlardan” gizleme çabası olduğunu öğrenince şaşırdığımı itiraf etmeliyim. Okumayanlar için kitabın sonunu söylemiş oldum ama, bu saate kadar okumayanlar kaldıysa, yapabileceğim bir şey yok, ne yazık ki… Romanda, gizemli bir şekilde art arda rahiplerin öldüğü bir manastıra gelen “sorgucu”, ölen rahiplerin kütüphanedeki bu yazıları okudukları için öldüklerini anlıyordu,
