//
Arşiv

Karar Verme

This tag is associated with 2 posts

İnsan Sosyal Davranışlarının Bilişsel Sinirbilimi

Makalenin aslı: Adolphs R. Cognitive Neuroscience of Human Social Behavior. Nature Reviews – Neuroscience ; 4: 165-178

Sosyal davranışın bilişsel sinirbilimini incelemek üzere yeni bir alan ortaya çıktı. Sosyal davranışa yönelik iki farklı yaklaşımın zor evliliğinden çıkan yeni bir alan: bir yanda sosyobiyoloji ve evrimsel psikoloji, öte yanda sosyal psikoloji… Biri sosyal davranışın incelenmesini etolojik olarak ele alırken, öteki insan davranışlarının biricikliğini vurgular.

Bu iki yaklaşımın çatışması gerekmez. Sinirbilim sosyal davranışlara yönelik biyolojik ve psikolojik yaklaşımlar arasında bir uzlaşma önerir. Sinirsel düzenleme (regulation) hem doğuştan gelen otomatik ve bilişsel açıdan nüfuz edilemez (impenetrable) mekanizmaları, hem de kendi kendine düzenleme (self-regulation) dahil, edinilmiş, bağlamsal ve iradi yönleri yansıtır. İlk kategoriyi diğer hayvanlarla paylaşırız, onlardan kısmen ikinci kategorideki özelliklerin daha fazla incelmesiyle (elaboration) ayırt edilebiliriz.

Sosyal biliş ve duygu

Sosyal biliş nedir? Eğer sosyal-olan her yerdeyse, bilişin tüm yönlerini sosyal-olanın içine alma sorunuyla karşılaşırız. Eğer sosyal biliş özel bir şeyse, bunun neden ve nasıl olduğunu açıklamamız gerekir. Pratikte sosyal beyin bilimi aslında bilişin kısıtlı bir alanı olarak şekillenmiştir. Çalışmaların büyük bir kısmı güdülenme ve duyguyla ilgili etkenleri vurgular. Bilişin (örneğin, dil gibi) diğer yönleri sosyal davranışın düzenlenmesine önemli oranda katkıda bulunsa da, duygunun ayrıcalıklı bir konumda durduğuna dair bir sezgi mevcuttur. Bu sezginin dayanakları diğer türlere ve insan yavrularına dair gözlemlerimizdedir. Bu türlerin sosyal davranışları duyguya sıkıca bağlıymış gibi görünmektedir. Fakat bu sezginin işlevsel bir açıklaması da vardır.  Duygular karmaşık dinamik bir ortamda homeostazisi eşgüdümleyen durumlar olarak düşünülebilirler. Çevrenin bir yönü de sosyal-olan olduğuna göre, duygular sosyal davranışın düzenlenmesine de katılacaklardır. Aslında bir duygu sınıfı (sosyal ya da MORAL DUYGULAR) özgül olarak bu yeteneğin hizmetindedirler ve muhtemelen özgeci yardımlaşma ve cezalandırma davranışlarına rehberlik ederler.

Sosyal Davranışta Rol Alan Süreçler ve Beyin Yapıları
(©️Resim, çevrilmiş olan makaleden alınmıştır.)

Duyguların işlenmesinde önemli oldukları gösterilmiş olan çoğu yapının, sosyal davranış için de önemli oldukları ortaya çıkmıştır:

  1. Yüksek düzey duysal kortekslerdeki spesifik bölgeler
  2. Amigdala, ventral striatum (VS) ve orbitofrontal korteks (OFK)
  3. Sol prefrontal, sağ parietal ve öne ve arka singulat korteksler gibi ek kortikal bölgeler.

Bu üç grup bölgeyi üç farklı süreç kümesiyle ilişkilendirmek olasıdır:

  • Yüksek-düzey duysal korteksler – Uyaranların ve onların bileşen özelliklerinin algısal temsilinde rol alırlar.
  • Amigdala, striatum ve OFK – Bu algısal temsilin duygusal yanıt, bilişsel işleme ve davranışsal güdülenmeyle birleştirilmesine (associate) aracılık ederler.
  • Yüksek kortikal işlevler daha sonra sosyal çevrenin içsel bir modelinin (diğer insanların temsili, biriyle sosyal ilişkiler, sosyal bir grup bağlamında eylemlerinin değeri) inşasında rol alırlar.

Bu üç süreç kümesi, etkileşimleri karmaşık olmakla birlikte, birbiri üzerinde inşa edilirler.

Sosyal sinyallerin algılanması

Sosyal görsel sinyaller, yüz konusundaki bilgiler (yüz ifadesi, bakışın yönü) kadar, beden konumu ve hareketlerini de içerir.

Prototipik yüz ifadeleri temel duygular denen korku ve mutluluğu güvenilir bir şekilde gösterse de (signal), etrafa bakan insanlar şaşırtıcı şekilde (yüz ifadelerindeki zayıf değişiklikler ya da birkaç saniyelik sosyal karşılaşmalar gibi) yoksul uyaranlardan da sosyal enformasyona dair güvenilir yargılarda bulunma yeteneğindedirler. Biz sadece sosyal sinyallerin kendilerine değil, bunların ortaya çıktıkları bağlamın ayrıntılarına da son derece duyarlıyız. 

Primer-olmayan duysal korteks bölgeleri toplumsal açıdan anlamlı bazı uyaran niteliklerini işlemeye görece özelleşmiş olabilirler. En iyi kanıtlar yüzlerin incelenmesinden gelir. .. Sonuçlar yüzlerin yapısal, statik özelliklerinin işlenmesinde fuziform kıvrımın rolüne işaret eder. Bunlar kişisel kimliğin güvenilir göstergeleridir. Tersine, temporal lobun daha ön ve dorsalindeki bölgeler (superior [üst] temporal oyuk (STS) ve superior [üst] temporal girus (kıvrım) (STG)) -yüz ifadeleri, yüz ve göz hareketleri gibi- yüzün değişen konfigürasyonları hakkında bilginin işlenmesinde rol alırlar. Özneler biyolojik hareketi anlatan bakış kaymaları ve ağız hareketleri gibi uyaranlara bakarken STS ve STG boyunca etkinlik olduğu görülmüştür. 

Cinsiyet ve duygu gibi yüz özelliklerinin bazı kaba sınıflamaları 100 ms gibi kısa sürelerde ortaya çıkar. Fuziform kıvrımın yakınındaki yüze-özgü işlemeyle ilgili olan doruk etkinlik ise 170-200 ms civarında görülür.

Spesifik hareket işaretleri (cues) canlılık (ANIMACY), niyetsellik (INTENTIONALITY) ve faillik (AGENCY) niteliklerini üretebilir. Öyle ki, yüzün dinamik yönlerinin işlenmesinde superior [üst] temporal korteksin (STK) rolüne uygun olarak bu bölge tüm vücut olarak ya da onların ışık şeklinde gösterimlerindeki biyolojik hareketleri ya da daha soyut geometrik şekillerin hareketlerini görmekle de etkinleşir. Bu etkinleşmeler muhtemelen ona dayanarak sosyal atıflar yaptığımız biyolojik hareketler hakkında bilginin işlenmesinde STK’in rolünü yansıtır.

Son zamanlarda tanımlanan yavaş iletici C-afferent lifleri yolu, insula’ya hoş, hafif dokunuşlar konusunda bilgi taşırlar, şefkat gibi toplumsal duysal sinyallerin işlemlenmesinin altında bulunuyor olabilir.

Konuşmanın tınısı (prosody) çeşitli duyguları haber veriyor olabilir, yüz ifadelerinin tanınması için kullanılanlarla aynı yapıların bir bölümünü kullanırlar.

Müzik, diğer hayvanlarda bulunmayan bir toplumsal işleve hizmet ediyor olabilir.

Fuziform kıvrım, superior temporal kıvrım ve oksipitotemporal korteksin daha az özelleşmiş bölgeleri yüzün farklı yönleriyle ilgili uzamsal olarak dağılmış bir algısal temsil inşa eden, birbiriyle bağlantılı bir bölgeler sistemi olarak düşünülebilir.

Bütün bu bölgelerdeki etkinlik dikkatle ve görsel toplumsal sinyalin görüldüğü bağlamla modüle ediliyor olabilir.

Algıdan yargıya

Bazı beyin bölgeleri uyaranların doğasında bulunan özelliklerin bir işlevi olarak değil, onlara dair vardığımız psikolojik yargıların bir işlevi olarak da etkinleşirler. Amigdala böyle algı-sonrası işlemlemeye anatomik olarak katılacak şekilde konumlanmış bir yapıdır, çünkü anterior [ön] temporal korteksten son derece işlenmiş görsel bilgiler alır ve bu tür algısal bilgilerin diğer beyin bölgelerinde işlenmesi için kodları depolar. Böylece, işlenmekte olan uyaranların toplumsal önemine dayanarak bellek, dikkat, karar verme ve diğer bilişsel işlevleri etkileyebilir.

Amigdala, korku ve ilişkili duyguların işlenmesinde rol alır (son araştırmalara göre muhtemelen daha kapsamlı bir işlevi var). İşlem birkaç evrede olur: uyaranların hızlı bir şekilde değerlendirilmesi ve daha ileri işlem için etiketlenmesi; görsel kortekslerde dikkat süreçlerinin ger-bildirimli modülasyonu; kendini-düzenleme ve iradi rehberliğe tabi olan işleme biçimleri.

Bu bulgular nöral yapılara rijid bir şekilde bilişsel süreçler tayin etme konusunda dikkatli olmamız için bizi uyarır, çünkü verili bir yapının, etkinleşmenin örneklendiği zamana ve işin ve baglamin ayrıntılarına bağlı olarak, birçok sürece katılması mümkündür. 

Özetle, amigdala’nın duygusal uyaranların önemine dair hem ilk, hızlı değerlendirmelere, hem de verili bir bağlam ve hedef içindeki daha sonraki değerlendirmelere katıldığı düşünülebilir.

Irk, güvenilirlik ve çekiciliği yargılama

Amigdala temel duyguların tanınmasının ötesinde, daha karmaşık toplumsal yargılarda da rol alır. Örneğin, diğer ırktan insanların yüzlerine farklı alışma davranışları (habituation) gösterir. Amigdala’daki bu etkinleşmenin seyredenin haberdar olmayabileceği ırk stereotipleriyle bağıntılı olduğu bulunmuştur. 

Normal özneler güvenilmez görünen kişilerin yüzlerine baktıklarında STS, amigdala, OFK ve insular kortekste etkinleşme bulunur. Belki de algı, yargılama ve duygusal yanıtın kimi yönlerini kapsayan bir süreçler dizisini özetler şekilde… İlginçtir, güvenilmez görünen yüzlerle amigdala’nın etkinleşmesi cinsiyet, bakış, ırk ya da yüzün duygusal ifadesinden bağımsızdır. Buradan da amigdala’nın öznelerin yüzünün algısal özelliklerinden çok, ona dair yaptıkları çıkarımları ve yargıları yansıttığı varsayılabilir. 

Amygdala’sı iki yanlı hasarlı hastaların başka kişilere yüzlerine bakarak ne kadar güvenileceğini yargılamalarında bozulma bulunmuştur: bu yüzleri diğer öznelere göre daha fazla güvenilir bulurlar.

Amidala etkinliği, bakanın kişiliğindeki farklarla değiştiği ölçüde, algıdan uzak, yargılamaya yakın süreçler kullanıyoruz demektir.

(Ortalama/simetri, dayanıklılık, çocuksuluk, yüzlerin çekiciliğini artırmaktadır.)

Kadınların evrelerine göre tercihleri değişir. Erkekleri kategorize etmenin diğer biçimleri gibi, muhtemelen eril cins tercihi ve gebelik olasılığı arasında bağ kurarlar.

Yüz çekiciliğinin güdülenimsel yönleri ventral striatum (VS) ve OFK’i etkinleştirir. Bu iki bölgenin amigdala ile karşılıklı bağlantıları vardır.

Üç yapı (OFK, amigdala, ventral striatum) nöral sistemin uyaranların duysal temsillerini -bunların güdülenimsel değerlerine dayanarak- yaptığımız sosyal çıkarsamalarla bağlantılandıran bileşenleri olarak düşünülebilir.

Diğer Kişiler Hakkında Düşünmek

Zihin Kuramı

Diğer insanlara zihinsel durumlar atfetmemizi mümkün kılan yetenek. İnsanlar amaca yönelik zihinsel durumları seyrederken medyal [içerdeki] frontal lob ve inferior [aşağıdaki] parietal lobül’de etkinlik gözlenir. 

Sosyal duyguların izlenmesi ve düzenlenmesinde medyal [içerideki] orbital ve anterior [ön] singulat bölgelerin rolü bunların dikkat, farkındalık ve duygu arasındaki etkileşimler sırasında etkinleşmeleriyle tutarlıdır.

Prefrontal korteksin çeşitli kesimleri, bilişsel kaynakların otomatik duygusal değerlendirmeler ve iradi, efor isteyen bir doğrultu temelinde paylaşılmasının ayarlanmasında önemli gibi görünmektedir.

Zihin Kuramının İncelenmesi (Sally ve Ann deneyi)
(©️ Resim, çevrilmiş olan makaleden alınmıştır.)

Bu yüzden bu mekanizmalar amaçlar ile davranışlar arasındaki uygunluğun ayarlanması yönünde daha genel bir işlevin bazı yönlerini yansıtıyor olabilirler. O halde sosyal davranışların yararlandığı bu tür alana-genel bilgi işlemenin özgül örnekleri bulunabilir: Amigdala’nın tetiklediği duygusal tepkilerin frontal korteks tarafından bağlama göre ketlenmesi ya da değişen sosyal bağlam karşısında yanıtın ketlenmesi ya da tersine çevrilmesi gibi.

Bu bulgulara uygun olarak medyal [içerideki] ve orbitofrontal korteksler kişiler arası ilişkilerin, toplumsal işbirliğinin, moral davranışın ve sosyal saldırganlığın düzenlenmesiyle bağlantılandırılmıştır.

Bu durumda prefrontal korteksin rolü, sosyal gelişim ve patolojileri bağlamında özellikle vurgulanmıştır.

Diğer insanlar ile kendine dair enformasyonun bütünleştirilmesi ve ikisi arasındaki sosyal ilişki medyal prefrontal işlemlemenin göstergeleri olabilir.

Taklit (Simülasyon)

Başka insanların davranışlarını bir ölçüde taklitle anladığımız düşüncesini destekleyen literatür hızla çoğalmaktadır. Bir başkasının hareketlerini gözlem yoluyla taklit etmek premotor korteksi etkinleştirir. Bu etkinleşme eylemi yaptığı gözlemlenen beden kısmı bakımından somatotopiktir, gözlemleyen özne tarafından aşikar herhangi bir eylem olmasa bile. Aslında, hem insanlarda, hem de maymunlarda “ayna nöronlar” keşfedildi. Bu nöronlar hem özne özgül bir şey yapıyorken, hem de bir başka kişiyi aynı şeyi yaparken gözlemlediğinde tepki gösterirler. 

Somatosensori korteksle sınırlı bir hasar yüz ifadelerindeki karmaşık durumları tanıma yeteneğini zaafa uğratır. Ve kişinin kendisine ait somatik duyumunun zayıflaması ile diğer insanların duygularını yargılama yeteneğinin azalması arasında bir bağlantı vardır.

O halde, başkalarının kendilerini nasıl hissettiği, niyetlerinin ne olduğu ve nasıl hareket etme eğiliminde olduklarını anlayabileceğimize dair sağlam kanıtlar vardır ortada. Bu süreç tümüyle otomatik ve örtülü olabilir, fakat öyle görünüyor ki, farklı insanların bu yeteneği kullanma becerilerinde de önemli farklılıklar bulunmaktadır. Bu farklılıkların empati, duygusal farkındalık ya da bunlarla ilgili işlev bozukluklarıyla (örneğin, sosyopati ve aleksitimiyle) bağıntılı olmaları beklenir.

Sosyal Akıl Yürütme, Karar Verme ve İkilemler

OFK hasarı diğer insanların aldatmakta olduğunu anlama yeteneğini zaafa uğratır ve toplumsal alışveriş üzerine akıl yürütürken performansın kötüleşmesine neden olur. Ventromedyal prefrontal kortekslerdeki hasarın gerçek hayatta avantajlı kararlar verme yeteneğini zaafa uğrattığı uzun süredir bilinmektedir. Somatik işaretleyicilere dayanan bir yetenektir bu. Somatik işaretleyiciler riskli bir seçim yapma beklentisinde, hatta uygulanmasından da önce, ortaya çıkar, hatta seçimin riskleri üzerine açıkça bilgiler yokken de görülebilirler.

Karar verme sırasında, özellikle de riskli bir karardan sonra olumsuz olması muhtemel bir şey beklenirken, amigdala da etkinleşebilir. 

Erişkinlerde OFK hasarı karar verme açısından somatik işaretleyicileri zaafa uğratırken, karar verme hakkında soyut bilgileri etkilemez. Bu tür hastalar soyut seçim bakımından ne  yapacaklarını genellikle anlatabilirler, fakat kendileri gerçekten seçim yapmakla yüz yüze geldiklerinde kötüleşirler.

Buna karşın çocukluğun erken dönemlerinde gerçekleşmiş OFK hasarı, sadece güncel karar verme sürecini değil, avantajlı seçimler konusunda, özellikle de doğru ve yanlış konusundaki soyut bilgileri (yani, moral bilgiyi) de zayıflatır.

Moral ikilemlerin STS, singulat ve medyal prefrontal korteksler gibi duygu işlemlemede rol alan yapıları işe karıştırdığı bulunmuştur.

Bütün veriler medyal ve orbitofrontal korteksin (belki duygusal durumları tetikleyerek, belki taklit rutinlerine girerek ya da belki daha bilişsel stratejilerle) bir başkasının bakış açısının stratejik bir şekilde benimsenmesine rehberlik etmede rol aldıkları yönündedir.

Beyin Sosyal Enformasyonu Nasıl İşler?

Birincisi, paralel işleme yolları vardır. Örneğin, amigdala ve subkortikal yapıları içeren yolaklar hızlı duygusal yanıtları tetiklerken, daha yavaş duygusal yanıtlar kendini düzenleyici bileşenler içeren prefrontal ve parietal kortikal işlemlere dayanıyor olabilir.

İkincisi, farklı bilgi işlem düzeyleri arasında yaygın geri bildirimler vardır, öyle ki belli herhangi bir hiyerarşiye düzey atamak zorlaşır. 

Üçüncüsü, uyaranlar zaten önemli oranda taraflılık getiren beynin zemindeki temel operasyon biçimi bağlamında işlenirler. Örneğin, insanları anlatan sözcüklerden onlara dair semantik yargılar çıkarmak, diğer nesnelere dair yargılarla kıyaslandığında, daha önce sözü edilen bölgelerin birçoğunu etkinleştiriler: medyal [içerideki] prefrontal, superior [üst] temporal ve fuziform kıvrım gibi. Ancak, bu etkinleşmeler dinlenim halinde bu bölgelerdeki yüksek zemin etkinliğinden de doğarlar. Bu şunu gösterir: Beynin zemin etkinliği zaten dünyayı sosyal olarak yorumlama ve kategorize etmeye ayarlanmış olan bir operasyon biçimini yansıtıyor olabilir.

(Her şeye rağmen insanların beyinleri hakkındaki bilgilerden onların davranışlarına dair sonuçlar çıkarma girişimlerinde dikkatli olunmalıdır.)

Sosyal Bilişin Nöropsikiyatrik Yönleri

Otizm, Williams sendromu, psikopati ve sosyal fobi gibi psikiyatrik rahatsızlıklarda sosyal bilişin önemi gösterilmiştir. Otizmde amigdala’nın rolü üzerinde durulmaktadır. Psikopatlarda ise beyinde gri-beyaz cevher oranının azalması, artmış orbitofrontal korteks ve amigdala etkinliği ve otonomik duygusal yanıtlarda azalma gösterilmiştir. Sosyal fobide nötral ve öfkeli yüzlere amigdala yanıtı yüksektir. Sosyal fobinin psikopatinin tersi bulgulara sahip olduğu söylenmektedir: Yani, orbitofrontal korteks ve amigdala’da etkinlik azalmıştır.

Sonuçlar

Sosyal davranışların nöral temeline dair anlayışımızdaki ilerlemeler hızlı olmuştur. Yakın gelecekte sanal gerçeklik uyaranları kullanan daha fazla çalışma ve karşılıklı sosyal etkileşimlere giren çok sayıda öznenin aynı anda taranması gibi yeni teknikler göreceğiz. Her iki yaklaşım da bizi gerçek hayata daha fazla yakınlaştıracak; sosyal davranışların araştırılmasında hayati olan bir konudur bu. Özgül bilişsel yetilere genetik katkıların incelenmesine ek olarak, özgül beyin yapılarını geri dönüşümlü bir şekilde zedelemenin yeni yollarını sunabilecek olan genetik teknikler de ufuktadır.

Gelecekteki teknolojiler bize nöral olayların uyaranlarla ve davranışlarla nasıl birlikte değiştiklerini daha açık bir şekilde gösterince bile, bu verilerin nasıl yorumlanacağı büyük bir kuramsal meydan okuma olmaya devam edecektir. Bir görüş sosyal biliş için özelleşmiş süreçlerin bulunduğudur, diğeri ise sosyal bilişin o kadar da özelleşmiş olmayan daha temel bileşenlerden çıktığıdır. Bu, sosyal bilişin duygusal ya da güdülenimsel işlemlere indirgenip indirgenemeyeceği sorusunu doğurur. Örneğin, bir yüzü çekici ya da güvenilir bulduğumuzda, davranışlarımızın yiyeceklerle pekiştiği zamankiyle aynı mekanizmaları mı kullanıyoruz? Ya da sosyal uyaranların işlenme tarzı sosyal-olmayan uyaranların ödül ve cezasından temelde farklılaşıyor mu? OFK moral yargılarda işin içindeyken, amigdala’nın temel duyguları içeren duygusal işlemlemede daha kapsamlı bir rolü yerine getiriyor olabileceğine dair işaretler vardır.

Bir yandan, tüm davranışlar bir tür yaklaşma ya da kaçınma olarak ikiye ayrılabilir ve bazı kuramsal şemalar tüm duyguları ödül ve cezanın iki boyutlu uzayı üzerinde haritalamaya çalışmışlardır. Öte yandan, tüm farklı temel ve sosyal duygular ve sosyal davranışlardaki örüntüleri betimlemekte kullandığımız tüm farklı sözcükler bu tür davranışları son derece ince bir düzeyde farklılaştırmaktadır. O zaman soru şudur: Sosyal davranışları ve onları düzenleyen merkezi durumları hangi incelik düzeyinde betimlemeliyiz? Her farklı duygu ve kişilik etkeni için ayrı bir nöral substrat bulmamız imkansız olsa da, sadece ödül ve cezadan daha fazla farklılaşmış sistemler de olması gerekirmiş gibi görünmektedir.

Bazı sosyal bilişsel beceriler (özellikle de diğer insanların zihinlerini temsil etme yeteneği) insanları ve belki maymunları da diğer tüm hayvanlardan ayırıyor olabilir. Diğer insanları bir ölçüde kendimizdeki süreçleri taklit ederek anlıyorsak da, tersi de doğrudur: kendimizi de bir ölçüde diğer insanları ve onların bize tepkilerini gözlemleyerek anlarız. Diğer insanlar hakkında düşünme yeteneğimiz olayları birçok açıdan yeniden betimleme yeteneğimizin bir boyutu olabilir -bilimin, sanatın ve genel olarak kültürün ortaya çıkmasını ateşleyen bir yetenektir bu. Nasıl ki diğer insanlar hakkında düşünebiliyorsak, kendimizin dışına çıkıp kendimiz hakkında da düşünebiliyoruz, kendimizle konuşabiliyoruz, gelecekte başımıza gelecek şeyler hakkında hayal edebiliyoruz.

Şu anda elimizde bulunan veriler getirdikleri yanıtlar kadar sorular da doğuruyor. Biriktirdiğimiz çeşitli bulgular tek bir işlevsel çerçeve içine nasıl yerleştirilebilir? Özgül olarak, nedensel ağlar beyin ile davranış arasında keşfetmekte olduğumuz birçok bağıntıyı nasıl açıklayabilir? Doğuştan gelen ve edinilmiş faktörlerin, kültürün ve bireysel farklılıkların sosyal bilişe göreli katkıları nelerdir? Bu faktörler psikopatolojiye ne ölçüde katkıda bulunmaktadırlar?  Politik bilimler ve ekonomide incelendiği gibi, geniş ölçekli sosyal davranışlar tek tek öznelerde sosyal bilişi incelemekle anlaşılabilir mi? Son olarak, bilişsel sinirbilimden gelen içgörüler sosyal davranışlarımızı ve tabii ki toplumu etkilemek üzere bize hangi güçleri verecektir? Ve böyle bir uğraş moral olarak ne ölçüde savunulabilir? Bu sorulara nasıl yaklaşacağımız önümüzdeki on yıllarda sosyal beyin bilimini büyük ölçüde şekillendirecektir.

Tercihler, Oyunlar, Beyinler

PsikeArt, Temmuz Ağustos (40) 2015 (tercih), sa. 10-15

GİRİŞ

Birini seçmesi için Bektaşi’ye iki şarap getirirler. Baba Erenler ilkini tattıktan sonra yüzünü buruşturarak “Öteki daha iyi” der. Çevresindekiler “Daha onu tatmadın ki, nerden biliyorsun?” diye sorunca, “Bundan daha kötü olamaz” yanıtını verir.

Bu fıkra beynimizin nasıl seçim yaptığına dair kehanet kabilinden bilgiler içermekte olduğundan, taşıdığı hikmeti yeterli görüp yazı burada kesilebilirdi, fakat biraz daha ayrıntıya girmekte yarar olabilir. Sahiden de, diyelim bir yiyeceği, bir içeceği, bir eşyayı, bir kişiyi, vs. diğeriyle kıyaslarken nasıl bir ölçüt kullanıyor olabiliriz? Öte yandan, bu seçimleri yaparken kararlarımızı kendimize bakarak mı, yoksa başkalarını dikkate alarak mı yaparız? Bu ve buna benzer birçok soruya yanıt vermek için, karar verme süreçleriyle ilgili bilgileri kısaca hatırlamakta yarar olabilir. Son zamanlara kadar bu sorunun yanıtını bulma çabaları, bilişsel bilimde bazı gelişmelere yol açmıştı, ancak, konuya bilgisayar mantığıyla yaklaşılması sürecin önemli sonuçlara ulaşmadan tıkanmasına yol açtı. En iyi örnek, yapay zeka çalışmalarıdır: İnsandan daha zeki bir bilgisayar yapma düşüncesi dünya satranç şampiyonunu yenen gelişkin bilgisayar programları üretilmesine olanak vermiştir, ama bu bilgisayarlar, hâlâ gündelik hayatla ilgili kararlar verebilecek yetenekten çok uzaktır. Bilinen fıkradır; bu bilgisayarlar hâlâ “Ne var ne yok?” sorusuna devrelerini yakarak yanıt vermektedirler.

tercih

Okumaya devam et

İletişim

444 7000
Salı: 09:00-18:00
Perşembe: 09:00-18:00

Kategoriler

Blogdaki Yazıların ve Görsellerin Yasal Kullanımı Hakkında

© Hakan Atalay ve hakanatalay.wordpress.com. 2011-2019.

Bu malzemenin bir açıklamada bulunmadan ve yazardan yazılı izin almadan yetkisizce kullanılması ve/veya çoğaltılması yasaktır. Özgün içeriğe uygun ve özgül bir yönlendirme yapılması, [Hakan Atalay]ın ve [hakanatalay.wordpres.com]un tam ve açık kaynak gösterilmesi hallerinde alıntılar ve bağlantılar kullanılabilir.

Akbank Sanat'ta Yapay Zeka ve Aşk üzerine panel.
FB TV'de Depresyon üzerine söyleşi.
Follow Hakan Atalay on WordPress.com