//
Arşiv

memetik

This tag is associated with 2 posts

Kitap Notu: Darwin’in Tehlikeli Fikri: Evrim ve Hayatın Anlamı. Daniel Dennett. (Çev: Aybey Heper, Bahar Kılıç.) Alfa Yayınları, 2013.

“Darwinci düşünce, yaşamın anlamının ne olduğu veya olabileceği konusundaki bakış açımızı değiştirecek uzun soluklu çıkarımlara sahiptir. s. 20

Zaman içinde Darwinci devrim, dünya üzerindeki her eğitimli insanın aklında ve kalbinde emin ve rahat bir şekilde yerini alacaktır, fakat bugün Darwin’in ölümünün üzerinden bir asırdan fazla zaman geçmesine rağmen hala onun parmak ısırtan çıkarımlarla dolu ifadelerini tam olarak hazmedebilmiş değiliz. s. 21

Darwin’in tehlikeli fikri bizi yalnızca doğrudan ve çeşitli düzeylerde etkilemekle kalmaz; doğru uygulanması halinde zihin, dil, bilgi, etik gibi insan özgü konuları çeşitli yollarla aydınlatarak bizi geleneksel yaklaşımlardan kurtarır ve eski sorunları yeniden biçimlendiren yepyeni çözümlere işaret eder. s. 25

Bazı insanlar gizemlerin sonsuz gerilemesini tercih edebilir, fakat bu çağda bu davranışın bedeli ağırdır: Kendi kendinizi aldatmanız gerekir. s. 28

Dünyada yaşam, milyarlarca yıldır bir algoritmik işlemden diğerine koşarak, durmadan dallanan bir ağaç gibidir. Bu ağacı da Yaşam Ağacı diye adlandırabiliriz. s. 59

Evrim bir algoritma olabilir; dolayısıyla evrimin özellikle bizi ortaya çıkarmak amacıyla tasarlanmış bir algoritmik süreç olmadığın, sadece bir algoritmik sürecin sonucu olarak bizim ortaya çıkmış olabileceğimizi düşünmemiz gerekir. s. 64

Nietzsche varoluşçuluğun babasıysa, belki Darwin de dedesi olmayı hak eder. s. 73

Akılsız ve amaçsız kuvvetlerin yan ürünü olmak neden insan zihnini önemsiz ve değersiz kılsın? Her şeyden önemli diyebileceğimiz bir varlık, neden önemsiz varlıklardan kaynaklanmasın? Herhangi bir şeyin önemi veya mükemmelliği neden mutlaka ondan daha önemli olan başka bir şeyin uzantısı; Tanrı’nın bir lütfu olsun? s. 78

Gerçekleşmiş olan ile olası olanın arasındaki karşıtlık biyolojinin bütün açıklamalarının temelinde yer alır. s 123

John Donne: “Hiçbir insan bir ada değildir” demişti. Charles Darwin bu sözün devamını getirdi: Bir deniztarağı veya turp da bir ada değildir; her olası canlı varlık sosyal bağlarla diğer canlılara bağlanmıştır. Bu ilke teknolojinin gelecekte yaratabileceği bütün harikalar için de aynen geçerlidir; sonuçta o teknologlar, onların araçları ve yöntemleri de Yaşam Ağacının bir yerlerinde bulunmaktadır. s. 146

Dawkins: “Evrim kuramını bu kadar hünerli yapan şey, ilkel basitliğin böyle düzenli bir karmaşıklığa nasıl dönüşebildiğini açıklayabilme özelliğidir.” s. 181

Değer verdiğimiz her şey gibi anlamın kendisi de aşamalı olarak hiçlikten evrimleşir. s. 219

… tek boyutlu bir kodun üç boyutlu bir “yapı” için kullanıldığı gerçeği, bu koda bilgi eklendiğini gösterir. Hatta bir değer eklendiğini gösterir. Münferit aminoasitlerin bir değeri vardır. Bu değer, aminoasidin sadece zinciri oluşturan tek boyutlu dizi içindeki konumundan değil, zincir katlandıktan sonra üç boyutlu uzayda oluşan konumundan da kaynaklanır. s. 233

Okuyucunun metne yaptığı katkıyı en genel ve soyut anlamıyla ‘bilgi’ olarak tanımlayabiliriz. DNA’da da ancak koddan gelen bilgiler ile kodu okuyan çevrenin birleşimi bir canlıyı meydana getirebilir. s. 234

İşlev gören her yapı, içerisinde “işlev gördüğü” ortam hakkında içkin bir bilgi taşır. s. 235

Yönelmişlik yukarılardan değil, tam tersine aşağılardan yukarıya doğru süzülerek; geliştikçe kademeli olarak anlam ve zeka kazanan, akılsız ve amaçsız algoritmik işlemlerden gelir. s. 244

Bizim türümüz ile bütün diğer türler arasındaki birincil fark, bizim türümüzün kültürel bilgi aktarımına ve dolayısıyla da kültürel evrime olan bağımlılığıdır. s. 397

Kültürel evrim genetik evrimden kat kat hızlı çalışır. s. 404

Yaşamın anlamının yataktan çıkmak, maceralar yaşamak, projeleri tamamlamak, arkadaşlarımızla beraber olmak ve dünya hakkında sürekli yeni bir şeyler öğrenmekten ibaret olduğunu düşünürüz; ama ne yazık ki Doğa Ana hiç de böyle düşünmez. Uykuyla geçen bir ömür de en az diğerleri kadar iyi sayılır, hatta birçok açıdan daha bile iyidir; en azından daha maliyetsiz olduğu kesindir. s. 406

… belli bir hayvan türü esaslı bir şekilde memlerle donatıldığı -ya da istila edildiği- zaman ortaya çıkan tamamen yeni varlığa da insan denilmektedir. s. 407

Homo sapiens’in beyni memler için bir barınak, iletişim alışkanlıklarıysa memlerin aktarım aracı olmuştur. s. 412

Önce konuşma olarak, çok kısa süre bir süre içinde de yazı olarak kendisini göstermeye başlayan insan dili, kültürel evrimin gerçekleştiği bilgi atmosferini yaratarak kültürel aktarımın kuşkusuz başlıca aracı olmuştur. Konuşma ve dinleme, okuma ve yazma; bunlar biyosferdeki aktarım ve eşlenme süreçlerinin altında yatan teknolojiler bakımından DNA ve RNA’ya en çok benzeyen teknolojilerdir. s. 415

… memler şimdilik en azından dolaylı olarak, kullandıkları araçların harika bir mem yuvası olan insan beyni içerisinde kısa da olsa belli bir zaman geçirmesine bel bağlamak zorundadır.// Zihinler sınırlı sayıdadır ve her zihnin memler için ayırdığı sınırlı bir kapasitesi vardır. Bu yüzden memler arasında, girebildikleri kadar fazla zihne girebilmek adına kayda değer bir rekabet vardır. Bu rekabet bilgi atmosferindeki başlıca seçilim kuvvetidir… s. 416

… memler bir zihnin içinde temasa geçtikleri zaman, fenotipik etkilerini koşullara uyacak şekilde hızla değiştirerek birbirleriyle uyumlu hale gelmek gibi harika bir özelliğe sahiptir. s. 424

Hiçbir mem bedeni tek başına idare edemez; bir insanı o kişi yapan şey, uzun vadede hangi kararların alınacağını belirleyen mem koalisyonlarıdır. s. 440

(1) doğuştan sahip olduğumuz beyinlerde bulunan ve son altı milyon küsur yılda seçilim baskısıyla evrimleşen özellikler, diğer türlerin beyinlerinde bulunmaz. (2) bu özellikler kültürel aktarımla beslenen Tasarım zenginliğinin paylaşımıyla ortaya çıkan güçlerin muazzam bir şekilde birikmesini olası kılar. Bu iki etmeni birleştiren başlıca olgu da dilden başka bir şey değildir. s. 444

Beyinlerimizi anatomik açıdan şempanze beyinleriyle (veya yunus beyinleriyle ya da diğer insan dışı beyinlerle) kıyaslamak neredeyse anlamsız olur, çünkü mevcut beyinlerimiz diğer hepsini gölgede bırakacak şekilde bir araya gelmiş tek bir bilişsel sistemden oluşur. Bu birleşme, sadece bizim beyinlerimizi istila eden bir yenilik sayesinde oluşmuştur: Dil. s. 456

Gerçek anlamın, başka bir deyişle sözcüklerimizin ve düşüncelerimizin sahip olduğu anlamın kendisi, özünde anlamsız olan bir takım süreçlerin -bizim de içinde yer aldığımız biyosferi yaratan algoritmik işlemlerin- bir ürünüdür. s. 515

Belli bir insan davranışının, birbirlerine hayli uzak olan farklı kültürlerde her zaman (ve neredeyse her zaman) görülen bir özellik olduğunu göstermek, bu davranışa ilişkin genetik bir yatkınlık olduğunu hiçbir şekilde ifade etmez. Bildiğim kadarıyla antropologlar tarafından bilinen her kültürde, avcılar mızraklarını sivri uçları önde olacak şekilde fırlatır; ama kuşkusuz bu durum, türümüzün mızrağı böyle fırlatmamızı sağlayan bir gene sahip olduğunu göstermez. s. 589

Ona dua edemem; ama ihtişamını doğrulamaktan da çekinmem. Bu dünya kutsaldır. s. 634

Not: Dennett’in s. 523’te Maelzel’in Satranç Makinesi adıyla tanıttığı aletin Satranç Oynayan Türk adıyla bilindiğini ve “bir swami görünüşlü kişi” dediği kişinin de bir Türk olduğunu gözden kaçırmasına ne demeli?

Kültürel Kalıtımın Bir Yolu: “Memetik”?

(PsikeArt 2018; 9: 6-11)

Yeryüzü açısından iyi ya da kötü olduğuna bakmaksızın, “insan türünün hayatta kalma başarısının nedeni kültürdür” denirse, çok yanlış bir saptama olmayacaktır. İnsan önceki kuşaktan miras aldığı genetik yapısıyla bu dünyaya geldiğinde, kendisini aynı zamanda verili bir kültür dünyası içinde de bulur. Kültür, tıpkı genler gibi, önceki kuşağın bilgilerini sonrakine aktarır. Ancak, genetik kalıtım birçok açıdan incelenmiş ve hakkında çok şey öğrenilmiş olmasına karşın, kültürel kalıtımın nasıl gerçekleştiği konusunda bilgilerimiz kısıtlıdır. Oysa, dışımızdaki türlerden farklı olarak, hayat bilgileri (yemek yemeden oturup kalkmaya, konuşmaya, patates pişirmeye, çalışmaya, yüzmeye, bisiklete binmeye, vs. dair birçok bilgi) biz insanlara hazır olarak sunulmakta, çeşitli yollarla aktarılmaktadır. Kültürün bu şekilde kalıtımının insan için anlamını ve işleyiş biçimini açıklamak için çeşitli kuramlar öne sürülmüş, çalışma alanları oluşturulmuştur. Bu yaklaşımlardan biri, kültürü evrimsel açıdan açıklamaktır. Buna göre, bizimki dahil, tüm türlerde en önemli kalıtım mekanizması genetiktir.

img_1761-1Örneğin, evrimsel psikologlara göre, insanlar arasında yağlı yiyeceklerin yaygın olarak beğenilmesinin nedeni, türümüzün uzak geçmişinde ender fırsatlarda olabildiğince çok yağ tüketilmesinin önemli olmasıdır. Böyle bir varsayım yeni kültürel eğilimleri açıklamak için de yardımcı olabilir: Örneğin, son zamanlarda obezitedeki artış, yeni bir çevresel değişikliğin (ucuz, bol yağlı yiyeceklerin kolayca bulunabilmesinin) sonucudur. Sadece biyolojinin değil, kültürün de kendine özgü bir evrimi olduğunu savunan kültürel evrim kuramcıları ise, genetik olmayan kalıtımı, özellikle de öğrenme yoluyla edinilen kültürel kalıtımı, türlerin toplumsal ve biyolojik çevrelerine uyum sağlamadaki olumlu, yaratıcı rol oynayan bir etken olarak daha fazla vurgular.

Okumaya devam et

İletişim

444 7000
Salı: 09:00-18:00
Perşembe: 09:00-18:00

Kategoriler

Blogdaki Yazıların ve Görsellerin Yasal Kullanımı Hakkında

© Hakan Atalay ve hakanatalay.wordpress.com. 2011-2019.

Bu malzemenin bir açıklamada bulunmadan ve yazardan yazılı izin almadan yetkisizce kullanılması ve/veya çoğaltılması yasaktır. Özgün içeriğe uygun ve özgül bir yönlendirme yapılması, [Hakan Atalay]ın ve [hakanatalay.wordpres.com]un tam ve açık kaynak gösterilmesi hallerinde alıntılar ve bağlantılar kullanılabilir.

Akbank Sanat'ta Yapay Zeka ve Aşk üzerine panel.
FB TV'de Depresyon üzerine söyleşi.
Follow Hakan Atalay on WordPress.com