//
Arşiv

pribram

This tag is associated with 1 post

Ünlü Fizikçi David Bohm’un Kendisini Tutuklayan Şerif ile Yargılanmaya Giderken Kuantum Fiziği Üzerine Sohbet Etmesi

David Bohm (1917-1992) 20. yüzyılın en önemli kuramsal fizikçilerinden biridir. Kuantum kuramı, nöropsikoloji ve zihin felsefesine önemli katkılarda bulunmuştur. Bir şekilde birbiriyle etkileşen zihinsel ve fiziksel olmak üzere iki töz (substance) bulunduğunu söyleyen Kartezyen modeli tamamlamak için matematiksel ve fiziksel “içedoğan” (implicate) ve “dışa açılan” (explicate) düzenler kuramını geliştirmiştir. Beynin de hücresel düzeyde kuantum etkilerinin matematiğine göre çalıştığına inanmış ve düşüncenin de, tıpkı kuantum antiteleri gibi, dağıtımlı (distributed), belli bir yeri olmayan (non-localized) bir antite olduğunu ileri sürmüştür. Başlıca ilgisi genelde gerçekliğin, özelde de bilincin doğasını tutarlı bir bütün olarak anlamaktır. “Plazma kuramı” da onun fikridir. 1951’de Kurantum Kuramı kitabı çıkmıştır, ancak, kitapta bile kuantum kuramının ortodoks yorumundan duyduğu memnuniyetsizliği belirtmiştir. Nihayet parçacık-dalga paradoksuna karşı geliştirdiği düşünceler “DeBroglie-Bohm kuramı”yla zirveye ulaşmıştır. “Pilot dalga kuramı” da denen bu kurama göre, her parçacığın, evrendeki tüm diğer parçacıkların konumunu algılayan, sadece kendine ait özel bir pilot dalgası vardır. Pilot dalga özel parçacığını yerçekimi gibi güç uygulayarak değil, bir radar ışını gibi bilgi sağlayarak yönlendirir. Bu düşünce, evrende biz ölçmesek de her parçacığın belli bir konumda olduğunu varsayarak, yarık deneyinde yaşanan ölçüm sorununu da çözmüş olur.

David Bohm

Aslında benim anlatmak istediğim kısım tam bu değil. Bohm doktorasını Kaliforniya Üniversitesi’nde Robert Oppenheimer’in yönettiği kuramsal fizik grubunda tamamlar. Oppenheimer öğrencisi Bohm’u atom bombası çalışmalarını yürüten Manhattan Projesi’ne de almak ister. Ancak, projenin yöneticisi tuğgeneral Leslie Groves, politik görüşleri ve dostluklarından ötürü onu güvenlik açısından tehlikeli bulur ve projeye kabul etmez. 1949’da (antikomünist cadı avının sürdüğü McCarthy döneminde) Bohm, geçmişteki sendikal bağlantılarından ve komünistlerle ilişkilerinden ötürü, bir federal hükümet soruuşturmasının konusu olur ve Meclis’in Amerikan Olmayan Faaliyetler Komitesi’ne (!) ifade vermeye çağrılır. Bohm Amerikan Anayasası’nın 5. Maddesini hatırlatarak ifade vermeyi ve arkadaşlarını ispiyonlamayı reddeder.

Bunun üzerine, 1950’de tutuklanır. 1951’de Yüksek Mahkeme 5. Madde’yi kullanmasının anayasaya uygun olduğunu belirtir ve Bohm salınır. Fakat Princeton Üniversitesi onu çoktan işten uzaklaştırmıştır. Meslektaşları onu yeniden işe aldırmaya çalışırlar, fakat Üniversitenin Başkanı kontratını yenilememeye karar vermiştir. Einsten onu araştırma asistanı olarak atamayı düşünse de, Enstitüyü 1947’den beri yöneten Oppenheimer bu fikre karşı çıkar ve eski öğrencisine ülkeyi terk etmesini tavsiye eder. Böylece Bohm önce Brezilya’ya, oradan da İngiltere’ye gider.

Bu bilgiler wikipedia’da var (https://tr.wikipedia.org/wiki/David_Bohm), daha ayrıntılı okuyabilirsiniz. Burada aslında anlatmak istediğim şey, başka bir olay. Bunu da şu adresten öğrendim: https://www.youtube.com/watch?v=XDpurdHKpb8&t=1782s (Infinite Potential: The Life and & Ideas of David Bohm). Youtube’da Bohm’u anlatan bu videoya göre, McCarthy Bohm’un ifade vermemek için başvurduğu 5. Madde’yi bu dava için yasadışı ilan eder. Böylece, bir gün Princeton’dayken şerif gelir ve onu tutuklar. Olayın vurucu an’ı şudur ki, tutuklamaya gelen şerif çok entelektüel biridir ve onu Princeton’dan Washington’a götürürken kuantum mekaniğinin temelleri üzerine sohbet ederler (!).

Hikayenin diğer kısımları fazla kuramsal olduğu için burada değinmeyeceğim, çünkü orada Aharonov-Bohm Etkisi, sinirbilimci Karl H. Pribram ile beyin konusundaki çalışmaları (“holonomik beyin modeli”), Krishnamurti ile çeyrek yüzyıl süren işbirliği gibi birçok konu var. Emekli olduktan sonra da kuantum fiziği üzerine çalışmasına devam eden Bohm, tekrarlayan ağır depresyonu nedeniyle Mayıs 1991’de Londra’da Maudsley Hastanesi’ne yatırılır. Dostu ve çalışma arkadaşı psikiyatrist David Shainberg’in de onaylamasıyla elektrokonvülsif tedavi (ECT) uygulanır, düzelir, fakat çıktıktan sonra depresyonu geri döner ve Ekim 1992’de geçirdiği kalp krizinden sonra ölür.

İletişim

444 7000
Salı: 09:00-18:00
Perşembe: 09:00-18:00

Kategoriler

Blogdaki Yazıların ve Görsellerin Yasal Kullanımı Hakkında

© Hakan Atalay ve hakanatalay.wordpress.com. 2011-2019.

Bu malzemenin bir açıklamada bulunmadan ve yazardan yazılı izin almadan yetkisizce kullanılması ve/veya çoğaltılması yasaktır. Özgün içeriğe uygun ve özgül bir yönlendirme yapılması, [Hakan Atalay]ın ve [hakanatalay.wordpres.com]un tam ve açık kaynak gösterilmesi hallerinde alıntılar ve bağlantılar kullanılabilir.

Akbank Sanat'ta Yapay Zeka ve Aşk üzerine panel.
FB TV'de Depresyon üzerine söyleşi.
Follow Hakan Atalay on WordPress.com