//
Arşiv

psikanaliz

This tag is associated with 19 posts

Negatif Psikanaliz

Bu yazı Russell Jacoby’nin daha sonra Belleğini Yitiren Toplum adıyla Ayrıntı Yayınları’ndan çıkacak olan Social Amnesia: Critique of Conformist Psychology from Adler to Laing kitabından Türkçeleştirilerek Şizofrengi‘de (sayı 4; 1992, sa. 14-16) yayımlanmıştı.

Şizofrengi 4 Negatif Psikanaliz ve Marksizm1
Okumaya devam et

Yalan ve Riya (İkiyüzlülük)

PsikeArt, Mayıs Haziran (33) 2014 (yalan), sa. 6-9

“Doğrusunu söylemek gerekirse, bir kişinin yalan söylediğinden bahsetmek olsa olsa o kişinin Tanrı’ya karşı cesur, insanlara karşı bir korkak olduğundan bahsetmektir.”

Montaigne, Denemeler

 “Gerçeği, her yönüyle, sadece gerçeği…” Mahkemelerde edilen bu yeminin sözleri ilginçtir, sadece örtük olarak insanların yalan söylediklerini değil, “gerçeğin” çok yönlü olduğunu kabul etmesiyle de… O halde, tanımlarla başlamak gerekli olabilir, çünkü yalan apaçık olabildiği gibi, aslında doğru olmayan şeylerin söylenmediği, fakat daha büyük bir gerçeği gizleyen ifadeler biçiminde de olabilir.

 

Tanımlar

 

Yalan: Aldatmak maksadıyla bilerek söylenen gerçeğe aykırı, asılsız söz.

Yalancı: Yalan söylemeyi huy edinmiş kimse.

Çocuklara söylenen yalan: Erişkinlerle ilgili bir meseleyi çocuklar için kabul edilebilir hale getirmek için söylenen yalan: “Seni leylekler getirdi.”

Beyaz yalan: Masum veya zararsız yalan: “Harika görünüyorsun.”

yalan

Nezaketen yalan: Dinleyeni gerçekten inandırma niyeti olmadan, nezaketen söylenen sahte sözler: “Akşam yemeği mükemmeldi.”

Blöf yapmak: Genellikle ahlakdışı olarak görülmeyen aldatma işi.

  Okumaya devam et

Parmaklardan Kelimelere

PsikeArt, Mayıs Haziran (51) 2017 (Kadınlık), sa. 6-11

Klasik eğitimi görmüş, antik bilim ve teknolojide uzmanlaşmış, uygulamalı tarih ve sosyal bilimlerde PhD’si olan Rachel Maines, 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl’ın kadın dergilerinde iğne işi çalışmalarını araştırırken son derece ihtiyatlı yazılmış vibratör reklamlarına rastlar. Reklamlar boyunlarına ve sırtlarına masaj için elektrikli aletler kullanan kadınları göstermektedir, ancak, aletleri “nefes kesici, canlandırıcı” olarak tanımlamakta ve “gençliğin tüm içe işleyen zevklerini nabızlarınızda tekrar duyacağınızı” vaat etmektedir. Maines 1999’daki bir söyleşisinde o anları şöyle anlatır: “Kendi kendime düşünceye daldım, bu benim düşündüğüm şey olamaz diye.” Maines sonra da vibratörlerin tarihi üzerine araştırma yapmaya ve yazmaya başlar. Araştırmalar 1998’de The Technology of Orgasm: “Hysteria”, the Vibrator, and Women’s Sexual Satisfaction adlı kitaba dönüşür. 2009’da In the Next Room adıyla oynanır ve 2011’de de Hysteria adıyla filmi çekilir.

Maines’in bu rastlantısal bulguları Freud’un epey eleştiri alan erkek ve özellikle kadın cinsel kimliğinin psikolojik gelişmesi hakkındaki fikirlerinin ortaya çıkış sürecine yeni bir ışık tutmaktadır.

kadınlık

Bu sürecin anlatılmasına geçmeden önce, bu fikirleri kısaca hatırlayalım:

Okumaya devam et

Bu Fikri Başımdan Atabilmirem

PsikeArt, Ocak Şubat (49) 2017 (obsesyonsaplantıtakıntı), sa. 6-9

GİRİŞ

 

Metin boyunca “obsesyon”ları saplantı, “kompülsiyon”ları “zorlantı” olarak anacak, dolayısıyla, “obsesif-kompülsif bozukluk” olarak bilinen bozukluğa da “saplantılı-zorlantılı bozukluk” diyeceğim. Saplantıların içerikleri sıklıklarına göre bulaşma düşünceleri (ve buna karşılık temizlenme); simetri (ve buna karşılık tekrarlama, sayma, düzenleme); yasaklanmış ya da tabu (cinsel, saldırgan, dinsel) düşünceler; ve birine zarar verme ya da zarar görme (ve buna karşılık denetleme) şeklindedir. Saplantılı-zorlantılı kişilik bozukluğu ise Amerikan Psikiyatri Birliği’nin psikiyatrik hastalıkları sınıflandırma ve tanı koymaya yönelik el kitabı olan DSM-V’te “düzenlilik, mükemmeliyetçilik ve denetimle aşırı uğraş örüntüsü” olarak tanımlanır.

obsesyonsaplantıtakıntı

Önce Psikanaliz

Psikanalitik kuram, saplantılı-zorlantılı durumların klinik özelliklerini bastırma, gerileme, saplanma, tepki oluşturma, yalıtlama gibi savunma düzenekleri ve gelişimsel sorunlar bağlamında ve üstben’in belirleyici rolünü de göstererek anlaşılır hale getirmiştir. Bu kurama göre: Doğuştan yatkınlığı ve anal dönemde saplanması olan bireyde, bir fikrin bilince kabul edilmesi uygun bulunmadığı için, bu özgün fikre bağlı olan duygulanım ondan ayrılır ve daha kabul edilebilir olan başka bir fikre bağlanır. Böylece, sözgelimi, cinsel kökeni hasta tarafından anımsanmayan serbestleşmiş kaygı, insanın hayvanlar, fırtınalar, karanlık, yılan, vb. yaygın görülen temel fobilerini ya da cinsellikle ilişkili olan (işeme, dışkılama, kirlenme ve bulaşma gibi) konuları ele geçirir. Freud’un anlattığı bir olgu örneğinde, uzun süredir eşiyle birlikte olmayan bir kadın, bir konserde hoşlandığı bir erkeği görünce cinsel olarak uyarıldığını, klitorisinin sertleştiğini, ve fakat aynı zamanda tuvalete gitmeye zorlandığını hisseder. Zaman geçtikçe bu ilk bağlantı tümüyle unutulur ve kadın daha sonra tuvalete gitme ihtiyacından duyduğu huzursuzluk yüzünden dışarı çıkamayacak kadar saplantılı hale gelir. Bu sırada ben’e acı veren duygulanım daha önceki gibi, değişmeden, azalmadan kalır; tek farklılık uygunsuz fikrin bastırılıp belleğin dışında tutulmasıdır. Artık gücünü yitirmiş olan fikir de tüm çağrışımlarından arınmış bir şekilde hala bilinçtedir. Ancak, bu fikrin özgürleşmiş olan duygulanımı kendi başlarına uygunsuz olmayan başka fikirlere bağlanır ve bu “yanlış bağlantı” sayesinde bu fikirler saplantılı fikirlere dönüşürler. Saplantı artık yanlış bir bağlantı içinde olan duygulanımın kaynağıdır. Okumaya devam et

VİCDAN

PsikeArt, Ocak Şubat (25) 2015 (vicdan), sa. 30-37

Psikanalize bulaşmadan “vicdan” üzerine yazmak, Marx’sız bir toplumbilim yazmaya benzer. “Kendilik ve Nesne Dünyası”nı, psikanalizin Freud’a ait öncüllerini de terk etmeden, nesne ilişkileri, hatta kendilik psikolojisi ile uyumlu, üstelik çok anlaşılır bir dille yorumlama “dehası” gösteren Edith Jacobson, bir cümlesinde Freud’un zihne dair üçlü yapısını gündelik dile çekincesizce çevirir: “Çatışma dönemlerinde arzunun, yani idin; aklın, yani benin; ve vicdanın, yani üstbenin sesini duymamız rastlantı değildir”. O halde, tam olarak karşılık gelip gelmediği tartışmalarına girmeden, vicdanla kast edilenin üstben olduğunu varsayarak işe başlayalım. Geçerliliği ortak kabul görmüş başvuru kaynaklarından biri olan Psikanaliz Dili’ne göre üstben, Freud’un ruhsal aygıta dair ikinci kuramında

vicdan

betimlediği üç kişilik kesiminden (agency) biridir (diğerleri ben ve altben). Üstbenin ben’le ilişkisinde oynadığı rol, bir yargıcın ya da sansürcünün rolüne benzetilebilir. Annebaba yasakları ve talepleri aracılığıyla oluşan bu yargıç ya da sansürcü, doğal olarak Ödipus karmaşasının mirasçısı olarak ortaya çıkar. Yasaklanmış olan Ödipal isteklerini doyurmaktan vazgeçen çocuk, annebabaya yönelik yatırımını onlarla özdeşleşmeye dönüştürür; yasakları içselleştirir. Bu anlamda üstben, ben’den ayrılan ve ona egemen olan bir işleyiştir (agency). Ben’in bir parçası kendini diğerinin üzerinde konumlandırır, onu eleştirel bir şekilde yargılar ve ona adeta nesnesiymiş gibi davranır. Amacı, isteklerin doyurulmasını ya da bilinçli hale gelmesini engellemektir. Bilinçsiz (unconscious) bir şekilde çalışır. İki parçalı bir yapıdan oluşur: ben-ideali ve eleştirel bölüm (agency). Üstben’in oluşumu sevecen ve hasmane Ödipal isteklerden vazgeçilmesi üzerine kurulsa da, daha sonra toplumsal ve kültürel gerekliliklerin (eğitim, din, ahlak) de katkılarıyla daha da işlenmiş hale gelir. Burada Freud’un kimi karışıklıkları önlemek için dikkati çektiği nokta, çocuğun üstbenini aslında annebabalarını değil, onların üstbenlerini örnek alarak inşa etmesi, bu yüzden de onun geleneğin ve böylece kuşaktan kuşağa yayılan, zamana dirençli tüm değer yargılarının aracı haline gelmesidir. Özetle üstben (vicdan diyelim) içimizde annebabanın (ve dolayısıyla toplumun ve kültürün) doğru ve/veya yanlış olarak gördüğü şeylerin içselleştirilmesi sonucunda ortaya çıkan denetleyici bir mekanizma olarak tanımlanabilir.

Okumaya devam et

PSİKOTERAPİNİN FENOMENOLOJİSİ

(Şizofrengi 1996; 22: 19-25)

Makalenin aslı: Varghese FT: The phenomenology of psychiatry. Am J Psychother 1988; 42(3): 389-403

Temelde bilinçli yaşantının doğasını açığa çıkarmakla uğraşan fenomenoloji, psikiyatri­de, ruhsal belirtilerin ayrıntılarını hastala­rın betimlediği gibi anlamak demektir. Çoğu psikiyatriste göre fenomenoloji, betimleyici psikopatoloji ile eş anlamlı­dır; psikiyatristin, hastanın bazı belirtileri nasıl yaşadığını anlama sürecinin altında yatan felsefî ilkeler pek önemsenmez. Fenomenolojik yöntemin psikoterapötik sonuçlarına daha da az dikkat edilir.

Şizofrengi 22 kapak

Ruhsal hastalık yaşantısının doğasını açıklayacak bir yöntembilim geliştirmeye çalışırken fenomenolojiyi psikiyatriye so­kan Jaspers’in en büyük katkısı, belirtileri, bu belirtilerin içeriklerinden çok, hasta­nın onları yaşama biçimine göre ayırt et­mekti. Okumaya devam et

Metapsikiyatri Gereksinimi. Psikiyatri Felsefesinden Kimi Temalar: Kısa bir Gözden Geçirme

(Şizofrengi 1997: 26: 21-25)

Makalenin aslı: Rosenberg R. Some themes from the philosophy of psychiatry: a short review. Acta Psychiatrica Scandinavica 1991; 84(5): 408-12

METAPSİKİYATRİ GEREKSİNİMİ

Bir çok genç psikiyatrist için gündelik klinik uygulamalar­daki sorunlar neredeyse teknik ya da adlî sorunlarla eştir.

Profesyonel eğitimlerinin temel bir öğesi olarak sürekli bir şekilde akademik disiplinin (psikiyatrinin) son gösterge­leri olan kuramsal ve teknik beceriler edinirler. Modern psi­kiyatrist için geniş bir yelpaze içindeki tıbbî ve psikolojik alanlar üzerine (dahiliye, nöroloji, psikofarmakoloji, nöro­patoloji ve çeşitli psikoterapi biçimleri gibi) sıkı bilimsel bir temel bir zorunluluktur.

Şizofrengi 26 kapakÖzellikle önemli bir alan da hastaneye (istemsiz) yatırma ve tedaviyle ilişkili olan yasal konulardır. Bu yüzden, tıbbî bir disiplin olarak psikiyatrinin toplumsal gerçeklikle ve toplumun talepleriyle güçlü bağlantıları vardır. Okumaya devam et

AYRILIK

PsikeArt, Temmuz Ağustos (34) 2014 (ayrılık), sa.

Bağlanma ve Ayrılık: Bowlby ve Robertson “Vakası”

PsikeArt için bir konu belirlenip yazı talep edildiğinde, önce o konuyla ilgili bulabildiğim makaleleri okumaya, kitaplara göz atmaya çalışırım. Genelde hepsi bitmez tabii, çoğu eksik, okunmadan, hatta bakılmadan kalır, ama seçerek okuduğum birkaç makale, konuyu düşünmeme ve üstünde bir şeyler karalamama yeterli olur. Ayrılık üzerine yazmaya başlarken de birkaç makale okudum. Bunlardan özellikle birini,

ayrılık

Okumaya devam et

“TÜRKİYE İNSANI”: KALICI ERGENLİK HALLERİ

(Birikim Aylık Sosyalist Kültür Dergisi 2013: 294:18-33.)

Almanya’daki bir Türk meyhanesine yolu düşen Alman, iki duble rakıdan sonra yanındakilere sorar: “N’olacak bu Almanya’nın hali?”

Bu fıkra “memleket meseleleri”ne olan düşkünlüğümüzü gösteren örneklerden biridir. Biz bu soruyu yıllardır kendi kendimize sorar dururuz. En sık rastlananı “Biz adam olmayız” olmak üzere bolca yanıtlarımız da vardır. Ancak, memleketin ahvaline dair bilimsel, çözümleyici çalışmalarımız çok azdır. Oysa birçok yazar ülkemizde ulusal karakterimiz, toplumsal davranış kalıplarımız, kişiliğimiz üstünde düşünme düzeyinin yetersizliğini vurgulamıştır. Sözgelimi, bu yönde gayret gösteren yazar/düşünürlerden Alev Alatlı bu eksikliği şöyle vurgular: “Bu toplumun koordinatlarını yitirdiği kanısındayım. (…) ciddi bir gayretimiz yok kendimizi tanımak için. (…) Ülkeler, hedeflere doğru giderler; bir idealleri olur, bizim böyle bir derdimiz yok… [Aydınların], kendi ülkeleri üzerinde hiç düşünmemiş olmaları ve ‘düşünmeyi’ bir biçimde yaymaya çalışmamaları, toparlanamamaları; en büyük sıkıntı budur” (Alatlı, sa. 39-42). Bu konularda düşünen az kişiden biri olan Hilmi Yavuz da bu durumu “Hiç kuşku yok: Türkiye insanı bugün, belki her zamankinden daha şiddetli bir kimlik sarsıntısı yaşıyor; -ve, kimlik sorunlarına ilişkin bir entelektüel gündemden yoksunuz!” diye belirlemiş ve “Türk entelijansiyasının böyle bir meseleden haberi yok. Problem burada. Türk aydını kendi bilincinin analizini yapamıyor” sonucuna varmıştı (Yavuz, 9, 102). Okumaya devam et

İletişim

444 7000
Salı: 09:00-18:00
Perşembe: 09:00-18:00

Kategoriler

Blogdaki Yazıların ve Görsellerin Yasal Kullanımı Hakkında

© Hakan Atalay ve hakanatalay.wordpress.com. 2011-2019.

Bu malzemenin bir açıklamada bulunmadan ve yazardan yazılı izin almadan yetkisizce kullanılması ve/veya çoğaltılması yasaktır. Özgün içeriğe uygun ve özgül bir yönlendirme yapılması, [Hakan Atalay]ın ve [hakanatalay.wordpres.com]un tam ve açık kaynak gösterilmesi hallerinde alıntılar ve bağlantılar kullanılabilir.

Akbank Sanat'ta Yapay Zeka ve Aşk üzerine panel.
FB TV'de Depresyon üzerine söyleşi.
Follow Hakan Atalay on WordPress.com